Veda
Veda
etmek kolay değil. Biliyorum, kesinlikle kolay değil.
Öyle
değil mi?
Ama galiba
bazen cesaret edip veda etmek gerekiyor. Bir şeylerin iyi gitmediğini fark
ediyorsan, ama buna rağmen idare ediyorsan; kötü…
Kar
mıdır, yoksa zarar mıdır hanemize yazılan?
Ayrılmayıp
da biraz daha mı denesek, diye düşünmeye başlamışsan; kötü…
Yüreğin
muhasebecisi ile tartışıp üste çıkmakmış veda.
D’il
mi ya?
“Gitme zamanı gelmişse 'dur' demenin;
zaman geçmişse 'dön' demenin ve aşk bitmişse 'yeniden' demenin hiçbir anlamı
yoktur,”
dememiş mi Marquez?
Zordur
veda etmek. Zor,…Ama sonunda ettiiim!...Ettim işte.
Hatırlıyor
musun? Demiştim de inanmamıştın. Var ya demiştim... O gün işte,.. Öyle bir veda
ederim, ederim ki, nasıl kanatlandığımı gözlerinle görürsün. Bir Şagal
tablosuna bakar gibi bakakalırsın arkamdan bana…
Ve işte, varlığımın
kıymetini bilmeyen seni yokluğumla baş başa bırakıyorum.
Ama
niye, ne oldu, deme. Düşün biraz. Her şey hiçbir şeyden çıkıyor, oysa her şeyde
hiçbir şeye yer yok...
Var
mı öyle, hiçbir şey diye bir şey!?..
Meseleleri
mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz?
D’il
mi ya?
Ama
öyle kolay değil.
Ben
diyordum gözlerin, sen diyordun sözlerin. Ben diyordum gökkuşağı, sen diyordun
yağmur, çamur.
Ah şu
ertesiler yok mu, ertesiler, Öteleten yaşamı ertesilere…
Her
karar bir vazgeçiş. D’il mi ama?
Hayat
baki…
Neyse ki dışarıda hava güzel, sahil
boyu yürüyorum.
Kuzguncuk’ta
kızlar, pencerelerin önünde oturmuş; kaçamak bakışlarında delikanlıların yeni
bir hayat arıyor gözleri.
Hava
güzel derken güneş, aniden saklanıyor bulutların arkasına. Ortalığı bir serinlik
kaplıyor. Daha bir saat önce bahar gelmiş diye seviniyordum.
Kış,
kışt kışt! Git artık, yeter. Bak görmüyor musun, çiçekler açmış; bahar kapıyı
zorluyor... Hadi git, seneye görüşürüz artık.
Göğsümü
yalıyor bir esinti. Hey rüzgar, sen hangi rüzgarsın? İncinmiş ruhumun ilacı mısın
yoksa?
Hava öncesine göre biraz serinlemişti, ama sokak iyi
gelmişti.
Çok mu aç gözlüyüm? Sokakta olan her şeyi çok seviyorum. Hele güneşli bir bahar gününde,.. çiçekleri, ağaçları,
denizi; sokak eylemlerini, sokak kedilerini ve sokak şarkıcılarını...
Düşüncen
terk etmiyor beni. Şimdi yalnızım…
Yalnızım
işte! Hep peşimden koşup gelen gölgem de olmasa…
Seni bir kez yüzüstü bırakmışsa birisi,
kuşkusuz bir kez daha bırakacaktır....Gidene hoşça kal diyebilmek de bir
meziyettir...
Kapıyı
çekip, inerken basamaklarından merdivenlerin kuşkusuz makus talihimdi, tarihimdi
düşündüğüm. Yakıştıramıyorum kendime şakaklarımdaki akları, yüzümdeki
kırışıklıkları.
Yaşlandıkça
zaman konusunda daha hasis oluyor insan. Boşa geçen, harcanan zamanlara daha
çok acınıyor.
Bu
kadar mı haindi geçen yıllar, nedir alıp veremediği benimle.
Unutamadığım
aşklarım?
Biliyor
musun, kızıyorum sana. Kıyıya vurup, uzaklaşan dalgalar gibisin. Dostluğun karanlıkta
kaybolan mavnalardan ışığını esirgeyen dolunay gibi…
Demek
ki sen de bulutların arkasına gizlenen, sonrasında kesilip yıldız yapılan eski
aylardansın.
İşte veda
ettim sonunda. Bir Şagal tablosuna bakar gibi bakakalırsın arkamdan bana,
demiştim de çok gülmüştün.
Şimdi
aşkta mesafe var.
Aşk, seni kanatlandırır; uçarsın ya da uçamazsın…Artık
bu senin bileceğin bir iş…
Uçamazsan kanadı olup da uçamayan kuşlardan biri
olarak tarihe geçersin.
Evet, zamanı gelmişti. Gelmişti de, geçmişti
bile.
Sana sırtımı döneceğim. yürüyüp
uzaklara gideceğim. Farkına vardığında, çok arayacaksın bende kalan kalbini.
Hava
serinledi. İster misin bir de üstüne yağmur yağsın. Kapalı bir yer bulup
oturmakta fayda var.
Anlamıyorsun
değil mi? Gönül yorgunuyum.
Sığmıyor
bedenime bunca farklı hayat.
Oysa
ne güzeldi seninle yürümek, deniz kenarında gezinmek;… gezinmek hayallerin
kıyısında; inmek, çıkmak dalgalarla…
Her
günümüz iyi değildi kuşkusuz. Ama her günün içinde iyi bir şeyler vardı.
Hayatımın
sonbaharında seni kucaklamıştım ilkbahar gibi. Bana yeni ümitler getirmiştin.
Hani
bir keresinde sormuştun, seni ne üzer diye.
Hani
sararmış, kurumuş yaprakların dökülmesi değil de, kurumamış yaprakların
vakitsiz dökülmesi, demiştim.
Sen
de oturup ağlamıştın.
Güneş
iyice çekildi. Hava serinledi. Güzel bahar günü yavaş yavaş yerini serin bir
akşama bıraktı.
Yürümenin
de keyfi kalmadı. Yolumun üzerinde bir çayevi bulsam, içeri girip sıcak bir çay
içsem, biraz dinlensem.
Ben
çayımı yudumlarken mesela sen arasan?
Bir
arasan?..Hiç olmazsa bir mesaj yollasan? Nerdesin desen. Hava serin gibi,
üşüyor musun, diye sorsan.
Biliyorsun
zor bir şey veda.
Dahası
kahrolsun elveda!
Moskova, 26 Mayıs 2014