Nazım’ın yamacında
Dün
sabah efkarlandım yine, Lenin Tepelerine gittim
Yüksektir,
belki görürüm diye bizim memleketi
Göremedim
haliyle, parmaklarımın ucunda yükselip baktıysam da
Karşıda,
uzakta Lujniki Stadyumu vardı, Moskova Nehri’nin arkasında
Biraz
ötesindeyse Nazım’ı misafir eden Novodeviçiy Manastırı Mezarlığı
Anton Çehov’la,
Gogol da var orada
Nazım’la
yarenlik ediyorlar arada
Saçları
saman sarısı, kirpikleri mavi Vera Nazım’ın ayakucuna uzanmış.
Nazım,
hala Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmeyi bekliyor,
Uyarına
gelirse, tepesinde bir çınar da olursa taş maş da istemiyor hani…
Korkulukların
üzerine çıktım memleketi görürüm diye bu defa
Telaşla
bir militsiyoner koştu geldi yanıma
Korkma
dedim, atlayacak değilim aşağıya
Daha eksik
bir sürü işim var tamamlamaya
Pasport
pajalusta, dedi, var mı registratsiya?
Var
tavariş militsiyoner, var dedim.
Bir
tuhaf baktı yüzüme, görev suratsızlığıyla.
Sordum:
Belki sen bilirsin, neler oluyor ortalıkta?
Bir
şey demedi, evraklarıma bakıp, spasiba deyip geri verdi
Gerisin
geri döndü gitti.
Korsan
mitinge gider gibi, bayırdan koşa koşa indim aşağıya
Moskova
Nehri’nin kenarında avlanan balıkçılara baktım
Belki
Nazım’ın çileli ömrünün bir parçası oltalarına takılmıştır,
Çekip
çıkarmışlardır onu mavi suretiyle diye.
Belki
takılmıştı da benzetememiş bir şeye
Ne
balığa, ne pabuç eskisine
Atmışlardı
gerisin geriye
Ola ki
terk edip Novodevidiçiy’i, Moskova Nehri’yle akıp
Ayvazovskiy’nin
fırtınalı denizlerini falan aşıp
Okyanuslara
kavuşmuştu Nazım’ın çileli ömrünün bir parçası
Karayip
Denizi kokan Küba kıyılarına varmıştı bile belki
1961
yazı ortalarında mutluluğunun resmini Abidin’in bile yapamadığı Küba’nın
Varmışsa
çok şükür, çok şükür o günleri de görmüştür gam yemeden.
Metroyla
geçip Sportivnaya’ya, Nazım’ın yanına gittim
Bana
yine mutad soruyu sordu
Buralarda
on dokuz yaşına rastladın mı?
Biliyordum,
rastlaşmıştı o da on dokuz yaşıyla.
Rastladım
dedim Lenin Kütüphanesi’nde
Fotoğraflarımız
yoktu, ama birbirimizi birden tanıdık
El
sıkışmak istedik, ama ellerimiz birbirine dokunmadı
Aramızda
kırk yıllık zaman duruyordu.
Elinde
Lenin’in “Ne Yapmalı?”sının İngilizcesi vardı,
Ben
elimdeki Rusçasını, “Şto delat?”ı gösterdim hava olsun diye.
Ciddi,
sert bakışları; Stalinvari kalın bıyıkları vardı.
Yaz
günü ve hava sıcak olmasına rağmen ayağında
Hala
eskiden benim de giydiğim gibi bitpazarından alınmış Amerikan asker postalları
Üzerinde
muhtemelen yine bit pazarından alınmış haki renkli bir asker gömleği ve siyah
keten pantolon vardı,
Kış
olsa yeşil renkli bir asker parkası giyeceği kesin.
Sanki
Latin Amerika dağlarında savaşan bir gerilla timine mensup,
Che’nin
yoldaşı bir militan gibi…
Eskiler
canlandı yine belleğimde,
Yitirdiğimiz
yoldaşları andım,
Dağda,
sokakta, zindanda, işkencede,
Durdum,
sustum, hüzünlendim.
Biliyor
musun ustam, dedim, gerçekten doğru söylemişsin
On sekiz,
on dokuzunda en değersiz eşyamız canımızdı.
Senin
gibi meğer ne çok şeyi severmişim de
Ancak
ben de Altmışında farkına vardım bunun.
13 Haziran 2015, Moskova