30 September 2017

Anlıklar / M. Hakkı Yazıcı / Kısacık öyküler

En kısacık, anlık öyküler









Patronuna aşık oldu
Gülfidan, konfeksiyonda işçiydi. Patronuna aşık oldu.
İki kere kaybetti.


Yolcu
Benim okuldan bir arkadaşım vardı, adı Yolcu'ydu. Nüfus memuruna Yalçın demişler, Yolcu yazmış. 
O da kaderine razı olmuş, her fırsatını yakaladığında yolculuğa çıkardı.

  
Eşiği geçmek
Sevgilimdin, aşkım, bir tanemdin.
Eşik atladık, eşim oldun.


Tavla
Boş bir anımızda tavla oynadık.
İkimiz de yenildik.
Sen zar tuttun, ben pul arakladım.


Kara Fatma
Karafatma, bundan böyle senin adın sadece kara böcek olsun.
Benim kara gözlü, kara kaşlı Fatma’ma haksızlık olmasın.



Karatahta
Karatahtalar beyaz tahta olduğundan beri tebeşirler nostalji yaşıyorlar. 


Oğlan babaya benzer
Yaşlanıp da iyice babama benzeyince oğlum bana benzemeye başladı.


Tanışmıyorlar
Ne balık kelebeği,
Ne de kelebek balığı tanıyor.
Birbirlerini ben anlatıyorum onlara.
  

Balıkçının sandalı
Dalgalar dalga geçiyordu balıkçının sandalıyla.
Sonunda balıkçı dayanamadı sahile çekti sandalını.
Bu sululuğa son verdi.


Oyuncakçının oğlu
Ciğercinin kedisi ya da oyuncakçının oğlu olmak…
Hepsi aynı hesap.


İyi mahalle
Bir mahallede bir kitapçı, üstüne üstlük bir de oyuncakçı dükkanı varsa o mahalle yaşamak için iyi bir yerdir.


Küsmek hayata
Köpek havladı, horoz erken öttü, uyuyamadım diye hayata küsülür mü sabahın köründe kalkar kalkmaz?


Komşuluk hatırı
Komşuya ikram börek tabağı boş iade edilirse komşuluk hatırı bitmiştir o an.
  

Yaşam
Yaşam bana çok kısa, sanki bir anlık.
Gözümüzü açıp, kapar gibi.


Harf
Sessiz harflere kıl oluyorum.
Yaşasın sesli harfler.

Yenilgi
İnatçı bir şam fıstığıyla boğuştum, yenildim.
Oysa dişlerimin arasında kolayca ikiye bölünüveren diğerleri ne kadar uysaldı.


Hepsi bir anda çok zor

Doktora tezimi arzuladığım sürede bitirememiştim. Bir de zorunlu maişet meselesi var. İş güç, fazla mesai...
Yetmezmiş gibi bir de aşık olmaz mıyım?
Hepsi bir anda çok zor.
Nasıl üstünden geleceğim bunca işin?



Kelebek Arkadaşım
Benim bir kelebek arkadaşım vardı, Allah rahmet eylesin.
Bir gün, tanıştığımız günün sabahında;  Boğazda bir çay bahçesinde oturmuş çay içerken, olmadık şeylere üzülüp dertlendiğimi görüp, yüzünde bilgece bir ifadeyle:
“Aptal olma! Yaşadığın anın kıymetini bil, keyfini çıkar,” dedi,  “Hayat bir gün,  o da bugün.”
O an ne dediğini çok anlayamamıştım; akşam acı ölüm haberini aldım.
Gerçekten de dediği doğruydu.


Hanımköylü

Salih’in çevresinde gördüğü bütün erkekler hanımköylü ya, hep öyle olur zannediyor.
Geçenlerde İzmir’e giden otobüste yanında oturan amca sormuş:
“Nerelisin, evlat?”
“Bir yerli değilim amca, ben daha henüz evlenmedim,” diye cevap vermiş.


Halim abi balıkları besliyor
Halim abi emekli oldu ya, emekli olduktan sonra yapmayı planladığı gibi her sabah erkenden kalkıyor. İki bardak çay biraz peynir, zeytin, ekmek atıştırdıktan sonra kendisini deniz kenarına atıyordu.
Leyla abla, bizimki bir şeyler yakalar getirir diye hazır bekliyordu, ama Halim abi her seferinde eli boş dönüyordu.
Akşamları eve dönerken konu komşunun takılmalarına aldırmadan, “Yahu ben balıkları besliyorum, bunda ne kötülük var?” diyordu.


Hangi filme gidelim?

Geçenlerde arkadaşlarla sinemaya gidelim diye niyetlendik.
“Hangi filmler oynuyor sinemalarda?”
Necmi, “şu film var,” dedi; Niyazi, “ben bir arkadaşımdan duydum “b..k tan bir filmmiş,” dedi.
Ben, “bak şu film varmış, esas oğlanı da bu aktör oynuyormuş,” dedim.
İkisi birden atıldı: “Bütün sinema kritikleri beş para etmez diye yazıyor.”
Neredeyse on film vardı vizyonda. Bir türlü anlaşamadık hangi filme gideceğimize.
Sonunda, “Eeee,” dedim, “Hangi filme gideceğiz?”
Hiçbirinden bir ses çıkmadı.
Yani sinemaya gidemedik.


Yalnızlık zor zenaattir!
Yalnızlık zor zenaattir! En fazla da geceleri, hava karardığında...
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla…
Duvarlara baka baka yaşlanmak hoş değil. Saat tıkırtısıyla yetinmemeli... En azından ara sıra da olsa bir telefon çalmalı. “Günaydın, akşamın hayırlı olsun'' diyen biri olmalı. O ses bir dostun sesiyse tadına doyum olmaz.
Değilse çayı şekersiz içmeli değişmeyen deminin dostluğuyla.
Halbuki, zor değil, hiç zor değil bir çay demleyip, tek başına yudumlamak.
Ama; ''Çaya kaç şeker alırsın?'' diye soran bir ses olmalı ara sıra da olsa.

Uzun evliliğin sırrı
Halim abiyle yaşamla, eski anılarla ilgili sohbetimiz her zamanki gibi çok keyifli.
Karısıyla çok uzun yıllar evli kalabilmenin, hem de mutlu olmanın sırlarını soruyorum.
Aynı Ayşe teyze gibi cevaplıyor:
“Bizim zamanımızda kırılan bir şeyler olduğunda hemen çöpe atılmazdı, onarılırdı, ondandır.”

Diyecek bir şey yok.


22 March 2017

Suzi'ye gecikmiş bir mektup ( Şiir ) / M. Hakkı Yazıcı



Fotoğraf: Ömer Orhun





SUZİ’YE GECİKMİŞ BİR MEKTUP



M. Hakkı Yazıcı

Sen, Suzi olmaya razı olsaydın,
Beni de Tom Miks olarak kabul etseydin
Nevada Kalesi’nde sık sık görmeye gelirdim, seni.
Tabii Konyakçı, Doktor ve ben,
Birlikte.
Yolda pusu kuran apaçilerden yakamızı kurtarabilirsek.

Ama ne yazık ki, sen,
Köşedeki manifaturacının karısı olmayı seçtin.

Geçenlerde, kahvede, pis yedili oynarken,
Abin oturdu masamıza.
“Bak koçum, unut artık, Selma’yı”, dedi.
Çok kızmış olacağım ki,
Dalgınlığıma gelip, silahıma davranıp,
“ Onun adı Selma değil, Suzi !” deyiverecek oldum,
...
Vazgeçtim.
Belimde silahım yoktu ve ben Tom Miks değildim.
İşte hayatın acı gerçekleri.

Belki biliyorsundur,
Ben de tüpçünün kızıyla evlenip,
İki sokak yukarı taşındım.
Bir de kızımız oldu.
Fabrikadan, gece vardiyası çıkışı eve dönerken
Yorgun argın, karanlıkta,
Apaçilerin pususuna düşmemek için,
Sokak aralarından, dikkatlice yürüyorum.

Sevgili Suzi,
Yine saçlarını ikiye ayırıp örüyor musun,
Yüzün hala çilli mi,
Pembe yanakların kızarıyor mu,
Güzelliğinden bahsedilince?