24 May 2007

Yine Selam Var Dido Teyzeden !

'Ve sen Kör Mehmet'in damadi! Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakiyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmus! Ve iste agliyorum... Sen de öldürdün! Kardesler, dostlar, hemsehriler... Koskoca bir kusak, durup dururken katletti kendi kendini!.. Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadi! Benden Selam Söyle Anadolu'ya!.. Topragini kanla suladik diye bize garezlenmesin... Ve kardesi kirdiran cellatlarin Allah bin belasini versin!..'

Böyle bitiyor Dido Sotiriyu’nun, Benden Selam Söyle Anadolu’ya“ isimli romani.1982 yilinda Abdi Ipekçi Türk-Yunan Dostluk Ödülü'nü alan bu kitap, kökleri Türkiye'de olan, Kurtulus Savasi'ndan sonra Türkiye'den göç etmek zorunda kalan ünlü Yunanli yazar Dido Sotiriyu'nun en önemli, etkileyici kitabi.

Türkiye'nin kültür mozayiginde çok önemli bir yer tutan Yunan azinliklarin, Kurtulus Savasi öncesindeki ve savas sirasindaki yasamlarindan gerçekçi kesitler sunan Dido Sotiriyu, kendisini söyle tanitiyor:

“1911'de Küçük Asya'da Aydın'da doğmuşum. Babam, Volos'tandır. Kökü, Volo'dan gelir. Annem, 12 Adalardan. Dedem ise, Rodos'tan gelmiş. İstanbul'da Fener Lisesi'nde öğretmenmiş.

Çocukluk yillarimda ailemle birlikte, dogdugum il olan Aydin'da yasadim. 1922'de Anadolu'dan ayrilarak Yunanistan'a, amcamlarin yanina gitmek zorunda kaldim. Ailem daha sonra göçtü oraya. Ilk çocukluk yillarinin anilari bellegimden silinmiyordu. Babamin arkadasi Talat Beyler, sokakta oynadigim Rum ve Türk çocuklari bugün bile aklimda.

Yaşadığım yerlerde insan ilişkileri çok sıcaktı. Babam sabuncu idi ve halkla yoğun ilişkiler içinde idi. Ben küçükken evimizin önünden develer geçerdi ve önünde de bir merkep olurdu. Bu merkep'in üzerinde bulunan bir çocuk beline kuşak sarardı. Bunları hatırlıyorum… O dönem Türk halkı ile de ilişkilerimiz çok sıcaktı...

Yasadigim günlerin, duydugum gerçek olaylarin o kadar etkisi ve büyüsü altinda kalmistim ki, bu konuyu ele alan bir kitap yazma istegi içimde çig gibi büyüyordu. 1962 yilinda, Benden Selam Söyle Anadolu'ya adli kitabim yayinlandi. Bence ilk kez gerçekleri ortaya koyan bu kitapta geçenler tümüyle tarafsiz bir gözle yazildi.

1947'de siyasi bir kitap hazırlamıştım, ama basamadım. O zaman gazetecilik yapıyordum. Basılı olan eserlerim ise şunlardır:
-1962, “Benden Selam Söyle Anadolu'ya”. Bu eserim Türkçe bir çok kez ve ayrı yayınevleri tarafından basıldı. En iyi çevirisi Türkçe oldu. 8 dilde yayınlanmıştır.
-1959, “Ölüler Bekliyor”. Bu kitabım Rusça ve Romanca'ya çevrildi. Ayrıca, Fransa'da Sorbon'da Mirabel kaynak olarak kullanıldı. Roman türünde. Aydın'da bir çocuğun doğup büyümesi anlatılıyor. Oradan buraya gelmeleri, ilerici aydınlarla nasıl karşılaştıkları, faşizm olgusu vb... anlatılıyor. Türkiye'de yayınlanacaktı fakat cuntanın gelmesiyle, Türkiye'deki yayını durduruldu.
-1961,” îlektra” 1943 ulusal direnişinde Almanların yakıp kaleden attıkları bir gencin hayatı anlatılıyor. Bu kitap Rusça'ya çevrildi.
-1975, “Emperyalizmin Stratejisi ve Küçük Asya'nın Yıkılışı”.
-1976, “Endoli”. Bu kitap Beloyanis’in davasını anlatmaktadır. Beloyanis.benim kız kardeşimin kocasıdır ve 1952'da kurşuna dizildi. Çocuklarına ben baktım. Bu kitapta ayrıca, Yunanistan iç savaşı ve ulusal direniş sonrası durum anlatılmıştır.
-1979, “Misafirler”. Roman türünde, 19yy. da aile, çocuk ve kadın ilişkilerini anlatıyor.
-1982, “Yıkılıyoruz” Roman türünde, 1950-60 arası Yunanistan'daki durum anlatılıyor.

Sonuç olarak şunu söyleyeyim: Ben daha çok ülkemin acılarını ve sorunlarını anlatmaya çalıştım. Bunlar üzerinde durdum. Genel olarak iki dönemi işledim. Bunlardan birincisi. Küçük Asya'dan geliştir, ikincisi ise, iç savaş ve sonraki dönemdir.

Bence önemli olan barıştır, esas düşman savaştır. Bunu söylüyorum.”

İki halk arasındaki barış ve dostluğu öne çıkaran Sotiruyu, Yılmaz Güney'in bu kitabı filme almayı da düşündüğünü ama kısmet olmadığını belirtiyor.

Hemen herkesin kütüphanesinde bulunan "Benden Selam Söyle Anadolu'ya"nın unutulmaz yazarı Dido Sotiriyu 95 yaşında aramızdan ayrıldı.

Sotiriyu, kitabında Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu'daki Rum köylüleriyle Türkler arasında yaşanan tarihsel bir dramı anlatıyordu. Öykü Manoli Aksiyotis adlı bir Rum köylüsünün gerçek yaşamından kaleme alınmıştı. Sotiriu'nun şu sözlerine katılmamak mümkün mü...

"Bütün bu çekilen acı, kötü bir rüya olsaydı, ah... Ve yan yana, omuz omuza verip yürüseydik tarlalara yeniden. Saka kuşlarının türküsüyle şenlenen ormanlara doğru yürüyebilseydik. Ve her birimizin sevdiceği kendi kolunda, çiçeklere bürünmüş kiraz bahçelerinden gülümseyerek çıkıp, yan yana eğlenmek üzere şenlik meydanlarının yolunu tutabilseydik. Anayurduma benden selam söyle kör Mehmet'in damadı. Benden selam söyle Anadolu'ya... Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin. Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin..."
Bu kitapta Manoli Aksiyotis isimli Anadolu Rum köylüsünün öyküsü kendi ağzından aktarılmıştır. 1914-1918 arası Amele Taburu'nda bulunmuş, Anadolu'yu Rum istilasıyla birlikte Elen( Helen) üniformasını sırtlamış, esaret görmüş ve nihayet Yunanistan'da mülteciliğin zehirli ekmeğine ortak olmuştur. İltica ettikten sonra kırk yıl boyunca dokerlik, sendikacılık yapmış; İkinci Dünya Savaşını izleyen Yunan Milli Direnme Hareketine katılmıştır. Emekli olunca da, altmış yılı aşkın yaşantısını kaleme almıştır Manoli. Büyük bir sabırla cefa çekerek: Çünkü, doğru dürüst okuma yazma bilmemektedir.
”İki kudret vardı evde, önünde titrediğimiz! Allah ve babam. Anadolu yaşam tarzı hüküm süren bir kasabanın çocuğuydu Manoli. Baba yıldızlar ışırken uyanır, küçük takkesini ve çoraplı pantolonunu giyinir, elini yüzünü büyük bir gürültüyle yıkar, ikonaların karşısına geçer istavroz çıkarır, biraz közde kızarmış ekmeğini şaraba banar birkaç zeytin ve bol küfürle yola çıkardı.
Bağları, incirleri, tütünleri, zeytinleri, pamukları, mısırları, susamları, şarapları, iki katlı evlerinin önünde meyve ve sebze bahçeleri, kiliseleri olan bir hayat. Köylüleri iliğine kadar sömüren beyler yok. Tüm dükkanlar, kahveler, iki kiliseyle üç okul ve köyün tek Türk binası olan Zaptiye Dairesi; defne ve mersin dallarından görünmüyor. (Bu gün ise otellerden, pislikten ve bakımsızlıktan) Yazın herkes yazlığına gidiyor, sonbahara doğru dönüp büyük bir temizlik başlıyor, o kadar ki yollarda yürümeye çekinilecek bir temizlik. Evlerin önü rengarenk çiçeklerden geçilmiyor. (Bu gün İstanbul ve İzmir'de bu renkleri sadece pencerelerinin önünde sürdürüyorlar) Ürün satımı sonunda en çokta incirden cepler doluyor ve doğru İzmir; çeyiz, giysi vs.”

Stelyo Berberakis :
“Yunan edebiyatıyla tanışmam öğrencilik yıllarımda, Dido Sotiriu'nun "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" kitabıyla olmuştu. Romanında I. Dünya Savaşı'na kadar Anadolu'da yaşayan Rum ve Türkler'in ilişkilerini; Anadolu'nun Yunan işgaliyle yaşadığı kanlı savaş ortamını ve savaş sonrasında iki ülke arasındaki mübadeleyi anlatmıştı. 'ANADOLU ANASI' Onun kitaplarıyla soyum arasında bir ilişki olduğunu sezdiğim öğrencilik yıllarımda Dido'yu evine gidip ziyaret etmiştim. Atina'nın İlisia semtindeki evinde matematik profesörü yaşlı ve kötürüm eşiyle oturan Dido, beni tam bir 'Anadolu anası' gibi karşılamıştı. Yanaklarımdan öpmüş; salonun en rahat koltuğuna oturtmuştu... Ben kocasıyla konuşurken; Dido, köfte pişirdiği mutfaktan, sohbetimize katılıyordu. "Türk olsun Rum olsun fark etmez... Anadolu'nun havası, suyu bizim en büyük zenginliğimizdir" diyordu. Savaşa gelince "Bak evladım. Savaşta iyiler ya da kötüler yoktur" dediğini hatırlıyorum. 70 yaşına rağmen, hayat doluydu. Dido ile tanıştığım günden bu yana ya telefon ederek ya da ziyaret ederek halini hatırını sorar; kahvesini içerdim. Kendisiyle beş yıl önce yapmış olduğum mülakatta "Çok yakında bu dünyadan ayrılacağını" biliyordu. Hep "Ben büyüyorum ama yaşlanmıyorum bir türlü" diyen Dido, gerçekten de yaşlı ve yorgun bedeninin içinde genç bir devrimcinin ruhunu taşıyordu. 'Kara haberi' radyodan duyduğumda Dido'nun bu dünyadan 'mutlu' olarak ayrıldığını düşündüm. Hayatı boyunca hedeflediği her şeyi yapmıştı. 'Abdi İpekçi Barış Ödülü'nü alan Dido'nun kitapları 50 dile çevrilmişti. "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" kitabıysa, Yunan ilkokullarında okutuluyordu. Mücadeleleri yeterince meyve vermişti. Eceli bekliyordu. Bu dünyadan mutlu ayrıldı Dido...”

Refik Durbaş:
Dido Sotiriyu, Stelyo Berberakis’in de tanımlamasıyla, Yunan kimliği taşımasına rağmen bizi anlatan, bu toprakları, bu toprakların insanlarını, güneşini, gökyüzünü, akan ve duran sularını yazan bir "Anadolu anası" idi,."Benden Selam Söyle Anadolu'ya" da 1. Dünya Savaşı öncesi Anadolu'da yaşayan Rum ve Türklerin kardeşliğini, Ege'nin Yunan işgaliyle yaşadığı kanlı savaş ortamını ve savaş sonrasında iki ülke arasında yaşanan mübadele öncesinde yaşananları yazmıştı."Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü"nü alması da bu kardeşliğin bir göstergesiydi.Çünkü bu topraklarda doğmuştu. Uc yıl once o ölümsüz "selam"ını son kez Anadolu toprağına bırakarak çekip gitti dünyamızdan...
70'li, 80'li yıllarda Türkiye'de en çok okunan romanlardandı "Benden Selam Söyle Anadolu'ya"...
Sotiriu, 75. yaşının baharında, 1986 yılında ülkemizi ziyaret etmiş, doğduğu köy Şirince'yi ziyaret ederek kitaplarını imzalamıştı.
Şirince, o zamanki adıyla "Kırkıca" anayurduydu çünkü... Bu köyde doğmuş, 12 yaşına kadar bu köyde yaşamıştı.
Şirince'yi ziyaretinde Köy muhtarının evinde çay içerken küçük bir kız iken yaşadıklarını düşünecek, çok güzel bir kadın olan annesine hayranlık duyan Türk subayı Talat Bey'i hatırlayacak ve "Bütün anılarımı kendime sakladım, kalbime gömdüm" diyecekti.
Sotiriu, Şirince'den ayrılırken de toprağı öptükten sonra şöyle diyecekti:"Şu anda burada kalan bu güzel gök, bu güzel güneş sanki beni bekliyordu. Gökyüzü, kuşlar, ağaçlar, Anadolu sıcaklığı hiç değişmemiş... Her şey eskisi, yani benim yazdığım gibi...Sotiriyo, "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" diyerek ayrıldı aramızdan...
"Sotiriu'nun ölümü dolayısıyla Başbakan Kostas Karamanlis bir açıklama yayınladı."Bakalım, bizim devlet büyüklerimizi ne zaman bir ünlü yazarımızın doğum ya da ölüm gününü hatırlayacak? Bir mektupla olsun doğum gününü kutlayacak, iki satırlık bir açıklamayla ölümünü uğurlayacak?”