19 January 2020

Osman’ın mühimi ( Kısa öykü) / M. Hakkı Yazıcı




Osman’ın mühimi


Osman, “Uygun bir zamanında seninle mühim bir konuyu konuşmak istiyorum abi,” demişti.
“Uygun bir zamanda görüşmek istiyorum” dediği yer, uygun bir yer değildi.
Ben Metroya binmek için yürüyen merdivenlerden inerken, o da Metrodan inmiş, karşı istimaketten yukarı doğru çıkıyordu.
Tesadüfen karşılaşmış, o bir kaç saniyelik zamanda selamlaşmıştık. Aceleyle tam yanımdan geçerken söylemişti bunu.
“Uygun bir zamanında seninle mühim bir konu konuşmak istiyorum, abi,”
Uzaklaşırken arkasından seslendim:
“Hangi konuda Osman’cım?”
O da arkasını dönüp, “Görüştüğümüzde söylerim abi,” diye bağırdı.
İçime tecessüs virüsünü bırakıp, geçip gitmişti.
Metroya binmeden önce aramak için cebimden telefonumu çıkardım. Hat yoktu.
Çıktıktan sonra bir daha aradım, bu sefer de onun telefonu kapalıydı.
Bir başka aradığımda “Şu anda yurt dışındayım abi, telefon roaming ücretleri yüksek malum; ben, seni dönünce arayayım,” deyince kısa kesip kapatmıştık.
Aradan epey bir zaman geçti, haber çıkmadı. Konuşamamıştık. Yurtdışından dönüp dönmediğini bile bilmiyordum.
İçimdeki merak duygusu bir türlü geçmemişti.
Bana ne söyleyecekti? Neydi o mühim konu?
Bir akşamüstü Tünel’den çıkmış Beyoğlu’na doğru yürürken, onu karşı yöne doğru yürürken gördüm. Hızlı adımlarla yürüyordu. Seslendim, duymadı.
Acele bir işim olduğuna bile aldırmadan arkasından yetişmek için dönüp ben de hızlı adımlarla yürümeye başladım.
Uzun boyluydu, hoplaya zıplaya, koca adımlarla yürüyordu. Benden daha genç ve sportif olduğunu biliyordum, ama bu kadarını ummamıştım.
Yetişmek için koşturmaya başladım.
Nefes nefese kalmıştım.
Etraftan gelip geçenler, tuhaf ve meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.
En nihayetinde yetişip, omuzuna dokundum. Döndü, beni görünce sevinip, sarıldı; öpüştük.
“Ne o, hayrola nefes nefesesin abi?” dedi.
“Sana yetişmek için...” dedim, zorlukla.
Gülümsedi.
Biraz sakinleşince; “Hatırlıyor musun, seninle Metro merdivenlerinde karşılaşmıştık. Bana uygun bir zamanında seninle mühim bir konuyu konuşmak istiyorum demiştin.”
“Öyle mi ne zamandı?”
“Yahu, sonra birkaç kez telefonla aradım konuşamadık. Hatırlamıyor musun?”
“Tamam, biliyorum; bir kaç kez aradın. Hatırlıyorum, ama şimdi konuyu hatırlamıyorum,” dedi.
Kalakalmıştım. Yüzüne baktım.
“Abi, şu anda gerçekten ne olduğunu hatırlamıyorum; demek ki mühim bir şey değilmiş,” dedi.