Osman’ın mühimi
Osman,
“Uygun bir zamanında seninle mühim bir konuyu konuşmak istiyorum abi,” demişti.
“Uygun
bir zamanda görüşmek istiyorum” dediği yer, uygun bir yer değildi.
Ben
Metroya binmek için yürüyen merdivenlerden inerken, o da Metrodan inmiş, karşı
istimaketten yukarı doğru çıkıyordu.
Tesadüfen
karşılaşmış, o bir kaç saniyelik zamanda selamlaşmıştık. Aceleyle tam yanımdan
geçerken söylemişti bunu.
“Uygun
bir zamanında seninle mühim bir konu konuşmak istiyorum, abi,”
Uzaklaşırken
arkasından seslendim:
“Hangi
konuda Osman’cım?”
O da
arkasını dönüp, “Görüştüğümüzde söylerim abi,” diye bağırdı.
İçime
tecessüs virüsünü bırakıp, geçip gitmişti.
Metroya
binmeden önce aramak için cebimden telefonumu çıkardım. Hat yoktu.
Çıktıktan
sonra bir daha aradım, bu sefer de onun telefonu kapalıydı.
Bir başka
aradığımda “Şu anda yurt dışındayım abi, telefon roaming ücretleri yüksek
malum; ben, seni dönünce arayayım,” deyince kısa kesip kapatmıştık.
Aradan
epey bir zaman geçti, haber çıkmadı. Konuşamamıştık. Yurtdışından dönüp
dönmediğini bile bilmiyordum.
İçimdeki
merak duygusu bir türlü geçmemişti.
Bana ne
söyleyecekti? Neydi o mühim konu?
Bir
akşamüstü Tünel’den çıkmış Beyoğlu’na doğru yürürken, onu karşı yöne doğru
yürürken gördüm. Hızlı adımlarla yürüyordu. Seslendim, duymadı.
Acele bir
işim olduğuna bile aldırmadan arkasından yetişmek için dönüp ben de hızlı adımlarla
yürümeye başladım.
Uzun
boyluydu, hoplaya zıplaya, koca adımlarla yürüyordu. Benden daha genç ve
sportif olduğunu biliyordum, ama bu kadarını ummamıştım.
Yetişmek
için koşturmaya başladım.
Nefes
nefese kalmıştım.
Etraftan
gelip geçenler, tuhaf ve meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.
En
nihayetinde yetişip, omuzuna dokundum. Döndü, beni görünce sevinip, sarıldı;
öpüştük.
“Ne o,
hayrola nefes nefesesin abi?” dedi.
“Sana
yetişmek için...” dedim, zorlukla.
Gülümsedi.
Biraz
sakinleşince; “Hatırlıyor musun, seninle Metro merdivenlerinde karşılaşmıştık.
Bana uygun bir zamanında seninle mühim bir konuyu konuşmak istiyorum demiştin.”
“Öyle mi
ne zamandı?”
“Yahu,
sonra birkaç kez telefonla aradım konuşamadık. Hatırlamıyor musun?”
“Tamam,
biliyorum; bir kaç kez aradın. Hatırlıyorum, ama şimdi konuyu hatırlamıyorum,”
dedi.
Kalakalmıştım.
Yüzüne baktım.
“Abi, şu
anda gerçekten ne olduğunu hatırlamıyorum; demek ki mühim bir şey değilmiş,”
dedi.