05 April 2020

Madam Eleni’nin piyanosu ( Kısa öykü ) / M. Hakkı Yazıcı




Madam Eleni’nin piyanosu


Madam Eleni, Cihangir’de bir apartmanın beşinci katında tek başına yaşadığı evinden aynı sokaktaki başka bir apartmanın üçüncü katındaki yeni evine taşınmaya karar verince konu komşunun ilk tavsiyesi bu işi hamal Niyazi’ye yaptırması oldu.
Kadıncağız evinden memnundu, ama ev sahibi oturduğu daireyi bir başkasına satmıştı. Yeni mal sahibi de evde kendi oturacağından bahisle en kısa zamanda tahliye etmesini kibar bir dille rica etmişti.
Madam Eleni’yi o zamandan beri derin bir düşünce almıştı. Her şey gözünde büyüyordu. Neyse ki aynı sokakta başka bir ev bulmuştu. Hatta kiraladığı yeni evin salon penceresinden bakınca apartmanların arasından denizi bile görebiliyordu. Ferah bir evdi. Ama eşyaları nasıl taşıyacaktı. Pek çoğu kendisiyle yaşıt eski eşyalarının hasar görmesinden endişe ediyordu.
Hadi berjer koltuklar, antika dolaplar, kristal avizeler neyse, fakat üstüne titrediği piyanosunun taşınması uzmanlık isteyen bir işti.
Piyanolar, hacmi geniş, ağırlığı fazla olan, hassas müzik aletlerindendi. Taşıması basit bir iş değildi. Konsol piyano ya da kuyruklu piyano olsun hiç fark etmez. Dikkat, özen ve titizlik ister. Öyle her hamal ile olacak bir şey değildir. İşinin ehli olan özel piyano taşımacıları tarafından yapılması gerekir. Parası Yüksek olduğu için herkes taşırım der, ama sonra iş ambalajlamaya, kayışlamaya gelince yapamazlar. Sonuçta kara kucak taşırlar.
Yük eşya taşıması yapan sıradan hamalların taşıdığı piyanolarda çoklukla sorunlar ortaya çıkar. Tel kopması, rezonans tahtasının çatlaması kırılması, piyano yüzeyinde çizikler kırılmalar olur.
Bu yüzden yüksek katlı apartmanlarda eşyalar merdivenlerden kayışlı hamallar tarafından dikkatle, sabırla indirilmeliydi.
Komşular, bunları anlatınca Madam Eleni’nin aklı başından gitmişti.
Tek çare Niyazi’ye başvurmaktı.
***
Muhtemelen bilmezsiniz Hamal Niyazi’yi. Kayışlı hamalların duayeni.

Yani kendine göre önemli bir şahsiyet.

Eğer tanımış olsaydınız anlardınız Mısır piramitlerinin yapılış sırrını.

Tophane’de, Tayfunspor’dan sola saptığınız sokaktaki kahvelerde bekleşen hamallara sorsanız hepsi bilir, hepsi sever Niyazi’yi.

Kendi halinde bir adamdır aslında. Vukuatı bol bir mahallenin vukuata bulaşmamış nadir insanlarındandır. Yasalardan bir tek Yerçekimi Kanununa karşı çıkar. Bir de tatlı rekabeti vardır teknolojinin çocuğu vinçler ve de forkliftlerle...

Başkaca bir kusuru yoktur Niyazi’nin.

Bir işten ötekine koşturup durur. Hiç yorulmaz mı, yorulur tabii; ama hiç şikayetlenmez.

Ona göre buzdolabı, çamaşır makinesi taşımak çocuk işidir. Gitmez zaten öyle işlere. Kahvedeki çocuklardan birini gönderir.

O, güç işlerin adamıdır. Daracık han merdivenlerinde ağır para kasalarını, bankaların ağır elektronik cihazlarını, ATM’lerini taşır.

Bir gün bir restoran inşaatının ikinci katına sanayi tipi, dev bir çamaşır makinesinin taşınması işine çağırdılar. İş sahibi her şeyi düşünmüştü de bu koca, ağır makinelerin ikinci kata nasıl çıkarılacağını düşünmemişti. İçeriye bir vincin veya forkliftin girmesi mümkün değildi. Bütün dış duvarlar örülmüş, sıvanmış, boyanmıştı. Yıkılamazdı.

Tek çare vardı. İnsan gücüyle merdivenlerden çıkarmak... Bu da Niyazi’nin ve arkadaşlarının işiydi. Nitekim kazasız, belasız taşıdı da.

***
Madam Eleni, çok mecbur kalmadıkça evden çıkmazdı. Çıksa bile uzaklara gidemezdi. Önce kapıcıyı göndermeyi düşündü, sonra vazgeçip, giyindi sokağa çıktı; Cihangir’den Tophane’ye kadar gidip Niyazi’yi buldu.
Taşınma günü, sabah erkenden hamallar, ekip olarak kapıya dayandı.
Ortalığı kolaçan ettikten sonra, kısaca plan yapıp hemen işe giriştiler.
Her şey sıralı idi.
Madam Eleni, aynı sokaktaki yeni evine gidip apartman sahanlığında uygun bir yere koydurduğu koltuğuna oturdu. Taşınma işini başından sonuna kadar oradan izledi.
Neyse ki işinin ehli hamallar kısa zamanda eşyaları taşıdılar. Öğlen sonrası taşınma telaşı nerdeyse sona ermişti.
En sona piyano kalmıştı. Niyazi bu işi başkasına bırakmadı. Ekibiyle birlikte, Madam Eleni’nin endişeli bakışlarına aldırmadan daracık, dik merdivenlerden ağır ağır çıkardılar, salonda belirlenen yeni yerine yerleştirdiler.
İşlerini bitiren hamallar aşağıya indiler.
Niyazi, alnındaki teri silerek, Madam Eleni’nin yanına gitti. Parasını alıp, gitmek için sabırsızlanıyordu.
“Abla, ben de gideyim artık.”
Madam Eleni, “Tamam, gidersin. Bir dakika müsaade et, bakalım bir problem var mı?” deyip, eliyle bir koltuğu işaret edip “Otur” dedi.
Elindeki toz beziyle piyanoyu bir anne şevkatiyle sildi. Kapağını açıp piyanonun önündeki sandalyeye oturdu.
“Abla,” diye yine bir şeyler söylemeye yeltenen Niyazi’ye parmağıyla sus işareti yaptı.
Çaresiz gösterilen koltuğa oturdu.
Madam Eleni, önce piyanonun akordunu kontrol etti. Sonra Niyazi’ye doğru dönüp, “Çalmamı istediğin özel bir şey var mı?” diye sordu.
Şaşkın bir şekilde bakıp, “Yok abla,” diye cevap verdi.
Madam Eleni’nin narin parmakları, piyanonun tuşları üzerinde gezinmeye başladı.
Niyazi’nin dünyasının dışından, daha önce duymadığı, aşina olmadığı tınılardı bunlar.
Önce Beethoven’in “Ayışığı Sonatı”ndan bir bölüm çaldı.
Yaşlı kadının zayıf, kuru parmaklarının tuşların üzerindeki beklenmedik kıvrak dansına hayranlık duymamak mümkün değildi.
Niyazi’nin üzerindeki etkisini anlamak için arkasını dönüp, baktı.
Adamcağız, elleri bacaklarının arasında, koltukta iyice büzüşmüştü.
Madam Eleni, belki iyi gelir diye Mozart’ın “Türk Marşı”ndan bir parça çalmaya başladı.
Yeniden Niyazi’ye baktı.
Gözleri kapalıydı. Belki uyumuştu.
“N’apsın, yoruldu zavallım,” diye mırıldandı.
Piyanonun kapağını kapatıp, döndü.
Niyazi, irkilerek gözlerini açtı.
“Beğendin mi? Bak, sadece şahsına ait bir minik konserdi.”
“Eline sağlık abla, ne güzel çaldın.”
“Senin de ellerine sağlık, piyanomu özenle, hasarsız bir şekilde yeni yuvasına taşıdın.”

No comments: