Madam Eleni’nin piyanosu
Madam Eleni, Cihangir’de bir
apartmanın beşinci katında tek başına yaşadığı evinden aynı sokaktaki başka bir
apartmanın üçüncü katındaki yeni evine taşınmaya karar verince konu komşunun ilk
tavsiyesi bu işi hamal Niyazi’ye yaptırması oldu.
Kadıncağız evinden memnundu, ama
ev sahibi oturduğu daireyi bir başkasına satmıştı. Yeni mal sahibi de evde
kendi oturacağından bahisle en kısa zamanda tahliye etmesini kibar bir dille
rica etmişti.
Madam Eleni’yi o zamandan beri
derin bir düşünce almıştı. Her şey gözünde büyüyordu. Neyse ki aynı sokakta başka
bir ev bulmuştu. Hatta kiraladığı yeni evin salon penceresinden bakınca
apartmanların arasından denizi bile görebiliyordu. Ferah bir evdi. Ama eşyaları
nasıl taşıyacaktı. Pek çoğu kendisiyle yaşıt eski eşyalarının hasar görmesinden
endişe ediyordu.
Hadi berjer koltuklar, antika
dolaplar, kristal avizeler neyse, fakat üstüne titrediği piyanosunun taşınması
uzmanlık isteyen bir işti.
Piyanolar, hacmi geniş, ağırlığı
fazla olan, hassas müzik aletlerindendi. Taşıması basit bir iş değildi.
Konsol piyano ya da kuyruklu piyano olsun hiç fark etmez. Dikkat, özen ve titizlik
ister. Öyle her hamal ile olacak bir şey değildir. İşinin ehli olan özel piyano
taşımacıları tarafından yapılması gerekir. Parası Yüksek olduğu için
herkes taşırım der, ama sonra iş ambalajlamaya, kayışlamaya gelince yapamazlar.
Sonuçta kara kucak taşırlar.
Yük eşya taşıması
yapan sıradan hamalların taşıdığı piyanolarda çoklukla sorunlar ortaya
çıkar. Tel kopması, rezonans tahtasının çatlaması kırılması, piyano yüzeyinde
çizikler kırılmalar olur.
Bu yüzden yüksek katlı
apartmanlarda eşyalar merdivenlerden kayışlı hamallar tarafından dikkatle,
sabırla indirilmeliydi.
Komşular, bunları anlatınca
Madam Eleni’nin aklı başından gitmişti.
Tek çare Niyazi’ye başvurmaktı.
***
Muhtemelen bilmezsiniz Hamal Niyazi’yi. Kayışlı hamalların
duayeni.
Yani kendine göre önemli bir şahsiyet.
Eğer tanımış olsaydınız anlardınız Mısır piramitlerinin yapılış sırrını.
Tophane’de, Tayfunspor’dan sola saptığınız sokaktaki kahvelerde bekleşen hamallara sorsanız hepsi bilir, hepsi sever Niyazi’yi.
Kendi halinde bir adamdır aslında. Vukuatı bol bir mahallenin vukuata bulaşmamış nadir insanlarındandır. Yasalardan bir tek Yerçekimi Kanununa karşı çıkar. Bir de tatlı rekabeti vardır teknolojinin çocuğu vinçler ve de forkliftlerle...
Başkaca bir kusuru yoktur Niyazi’nin.
Bir işten ötekine koşturup durur. Hiç yorulmaz mı, yorulur tabii; ama hiç şikayetlenmez.
Ona göre buzdolabı, çamaşır makinesi taşımak çocuk işidir. Gitmez zaten öyle işlere. Kahvedeki çocuklardan birini gönderir.
O, güç işlerin adamıdır. Daracık han merdivenlerinde ağır para kasalarını, bankaların ağır elektronik cihazlarını, ATM’lerini taşır.
Bir gün bir restoran inşaatının ikinci katına sanayi tipi, dev bir çamaşır makinesinin taşınması işine çağırdılar. İş sahibi her şeyi düşünmüştü de bu koca, ağır makinelerin ikinci kata nasıl çıkarılacağını düşünmemişti. İçeriye bir vincin veya forkliftin girmesi mümkün değildi. Bütün dış duvarlar örülmüş, sıvanmış, boyanmıştı. Yıkılamazdı.
Tek çare vardı. İnsan gücüyle merdivenlerden çıkarmak... Bu da Niyazi’nin ve arkadaşlarının işiydi. Nitekim kazasız, belasız taşıdı da.
***
Madam Eleni, çok mecbur kalmadıkça
evden çıkmazdı. Çıksa bile uzaklara gidemezdi. Önce kapıcıyı göndermeyi
düşündü, sonra vazgeçip, giyindi sokağa çıktı; Cihangir’den Tophane’ye kadar
gidip Niyazi’yi buldu.
Taşınma günü, sabah erkenden
hamallar, ekip olarak kapıya dayandı.
Ortalığı kolaçan ettikten
sonra, kısaca plan yapıp hemen işe giriştiler.
Her şey sıralı idi.
Madam Eleni, aynı sokaktaki
yeni evine gidip apartman sahanlığında uygun bir yere koydurduğu koltuğuna
oturdu. Taşınma işini başından sonuna kadar oradan izledi.
Neyse ki işinin ehli hamallar
kısa zamanda eşyaları taşıdılar. Öğlen sonrası taşınma telaşı nerdeyse sona
ermişti.
En sona piyano kalmıştı.
Niyazi bu işi başkasına bırakmadı. Ekibiyle birlikte, Madam Eleni’nin endişeli
bakışlarına aldırmadan daracık, dik merdivenlerden ağır ağır çıkardılar,
salonda belirlenen yeni yerine yerleştirdiler.
İşlerini bitiren hamallar
aşağıya indiler.
Niyazi, alnındaki teri
silerek, Madam Eleni’nin yanına gitti. Parasını alıp, gitmek için
sabırsızlanıyordu.
“Abla, ben de gideyim artık.”
Madam Eleni, “Tamam, gidersin.
Bir dakika müsaade et, bakalım bir problem var mı?” deyip, eliyle bir koltuğu
işaret edip “Otur” dedi.
Elindeki toz beziyle piyanoyu
bir anne şevkatiyle sildi. Kapağını açıp piyanonun önündeki sandalyeye oturdu.
“Abla,” diye yine bir şeyler
söylemeye yeltenen Niyazi’ye parmağıyla sus işareti yaptı.
Çaresiz gösterilen koltuğa
oturdu.
Madam Eleni, önce piyanonun
akordunu kontrol etti. Sonra Niyazi’ye doğru dönüp, “Çalmamı istediğin özel bir
şey var mı?” diye sordu.
Şaşkın bir şekilde bakıp, “Yok
abla,” diye cevap verdi.
Madam Eleni’nin narin
parmakları, piyanonun tuşları üzerinde gezinmeye başladı.
Niyazi’nin dünyasının
dışından, daha önce duymadığı, aşina olmadığı tınılardı bunlar.
Önce Beethoven’in “Ayışığı
Sonatı”ndan bir bölüm çaldı.
Yaşlı kadının zayıf, kuru
parmaklarının tuşların üzerindeki beklenmedik kıvrak dansına hayranlık duymamak
mümkün değildi.
Niyazi’nin üzerindeki etkisini
anlamak için arkasını dönüp, baktı.
Adamcağız, elleri bacaklarının
arasında, koltukta iyice büzüşmüştü.
Madam Eleni, belki iyi gelir
diye Mozart’ın “Türk Marşı”ndan bir parça çalmaya başladı.
Yeniden Niyazi’ye baktı.
Gözleri kapalıydı. Belki
uyumuştu.
“N’apsın, yoruldu zavallım,” diye
mırıldandı.
Piyanonun kapağını kapatıp,
döndü.
Niyazi, irkilerek gözlerini
açtı.
“Beğendin mi? Bak, sadece
şahsına ait bir minik konserdi.”
“Eline sağlık abla, ne güzel
çaldın.”
“Senin de ellerine sağlık,
piyanomu özenle, hasarsız bir şekilde yeni yuvasına taşıdın.”
No comments:
Post a Comment