19 March 2008

karikatür & edebiyat


Fyyyatma



Fyyyatma


Güzel bir gündü; havada tatlı bir serinlik vardı. Bu küçük Ege kasabası bahar başlangıcını yaşıyordu; günlerce süren yağmurun arkasından güneşli bir güne gözlerini açmıştı kasabalılar.

İstasyonda duran yorgun tren yolcularını boşalttıktan sonra uflayıp puflayarak yeniden yola koyulmuştu. Trenin gidişiyle istasyonu dolduran kalabalıktan kısa bir süre sonra eser kalmamıştı; yolcular, yakınlarını karşılayanlar, seyyar satıcılar, faytoncular hepsi birden yok olmuşlardı.

Fötr şapkalı, papyonlu, ince bıyıklı, orta yaşlı bir adam, bir süre elinde küçük tahta valizi, koltuğunun altında keman kutusuyla ayakta dikilerek etrafı süzdükten sonra kasabanın içine doğru yürüdü. İlk defa geldiği bu Ege kasabası da diğerlerine benziyordu. Mübadelede el değiştiren eski Rum evleri mimariye damgasını vurmuştu. Yol boyu sıralanan ağaçlar bahar çiçekleriyle bezenmişti. Kasaba meydanında küçücük bir kaidenin üzerine oturtulmuş Atatürk büstü, meydanın arkasında kasabanın en görkemli binası olan kaymakamlık, hemen yanında ise büyükçe bir park vardı. Görkemli ağaçları burasının çok
eski bir park olduğunu belli ediyordu.

Adam, sol elinin baş parmağı yeleğinin köstekli saatinin bulunduğu cebinde, yavaş yavaş çarşı içine doğru yürüdü. Ortalığı ışıl ışıl aydınlatan güneş aniden bir bulutun arkasına girdi. Bu aylarda sık yaşanan bir bahar sürprizine, yağmura yakalandı; ufak yağmur taneleri düşmeye başlamıştı. İlk gördüğü kahvehaneye girdi; cam kenarında bir masaya oturdu. Kirli camdan çarşıdan gelip geçenleri görebiliyordu. Yağmur biraz daha hızlanmıştı. Sokaktakiler telaşla kaçışmaya başladılar. 

...

Bu öykünün tamamı Nisan 2015 tarihinde Kanguru Yayınları tarafından yayımlanan "Akvaryumdaki (Ba)balık" isimli kitapta yer almaktadır.