17 February 2015

Büyük harflerle kayda geçti aşkımız / M. Hakkı Yazıcı









































Büyük harflerle kayda geçti aşkımız

Hiçbir şeye olmaz, olmaz dememeli insan bu hayatta!

Boynunda uçuşan bir eşarp bile olmaya razıyken ben,
Koynunda sevgilin olmuş buluverdim kendimi aniden.

Şimdi o rüzgarda uçuşan yapraklar bile benden hafif değil.

Kaf dağının ardındaki coşkun akan çaylar, yeşil çayırlar, renkli çiçekler,
Av peşindeki kurtlar, yükseklerde uçan kartallar, yerde sürünen kertenkeleler,
Pamuk Prenses, Kurbağa Prens, Sindirella, Çizmeli Kedi falan, hepsi şaştı,
Bu, ancak bir asırda bir falan yaşanan, tarifi mümkün olmayan bir büyük aşktı.

Kendimi inanması zor tatlı bir rüyada göklerde uçarken buluvermiştim.

Fırtına durdu, deniz sakinleşti, gemiler yolunu değiştirdi, martılar sustu,
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde diyarında bütün saatler durdu,
Mutluluğumuzun şahidi, börtü böcek, cümle çiçek ve her türlü kuştu.

Hep öyle bilirdik ya, bütün sular denizlere ve okyanuslara akar diye
Sanki dereler, çaylar, nehirler tersine tersine kaynağına akıyordu işte
Bulutlar yağmurla ıslandı, sırılsıklam oldu; tarlalar öyle bakakaldı.
Dünya halini; ölümleri, savaşları, enflasyonu bile unutuyorduk az kaldı
Umurumuzda değildi veresiye defterindeki borçlar; manavdı, bakkaldı.

Kaptanın seyir defterinde büyük harflerle kayda geçti aşkımız
Manda yuva yapmaz söğüt dalına diyenler kıskansın.


17 Şubat 2015, Moskova

15 February 2015

Şimdi ben aşık oldum diye yazsam / M. Hakkı Yazıcı
























Şimdi ben aşık oldum diye yazsam
Haber olur mu birinci sayfaya
Yoksa illa köpek mi ısırmalıyım?

Demeyin öyle, teneşir paklar falan diye
Kırkından sonra azanlardan değilim valla
Hele sen, hiç mi hiç konuşma Mücella!
Suçunun farkında değilsin belli ki hala.

Ben de biliyorum
Roma hamamında keselenip,
Şengül hamamında durulanılmaz
Ama sanmayın ki hep beni bekler
Bütün hamamların göbek taşları

Önemli değil zaman ve mekan
Doyasıya iç nerde su bulursan
Ve hatta fazlasını bulursan
Kaçırma bir güzel yıkanıp paklan.

Bulduysan aşkı, hiç durma yaşa.

Mücella, sen yalnız yaşamak kolay mı sanıyorsun?
Saçlarını savurup, öyle diyorsan çok yanılıyorsun

Teselliyi kadehlerde arasan da faydası yok
Hele güneş de gidip, gün akşama bırakınca yerini
Suskunluk büyüyünce sokaklarda
Hele hele ay ve yıldızlar da bulutların arkasına saklanmışsa
Sana yarenlik edecek dört duvardan başka bir şey kalmamışsa
Damarlarında bir tuhaf duygu dolaşmaya başlamışsa.

Uflaya puflaya geçen Sirkeci-Halkalı banliyö trenin sarsıntısında
Kadehler sana seslenir, aşk lazım, aşk
Oysa son yolcular uykulu, yorgun; aşktan bihaber

Galata Kulesi’yle Beyazıt Kulesi arasına
Çamaşır ipi germiş Mücella
Süt beyazı sütyenler, külotlar savruluyor rüzgarda
Ah, o aklımı başımdan alan kısacık kombinezonu yok mu, ah.
Altından balıkçı tekneleri, geçiyor haliçte
Vapurlar, düdüklerini öttürüp selama duruyorlar
Takalar, mavnalar sıra sıra…

Sirkeci-Halkalı banliyö treninin son yolcuları bile farkında değil
Fena halde aşığım ben

Şimdi ben aşık oldum diye yazsam
Haber olur mu birinci sayfaya
Yoksa illa köpek mi ısırmalıyım?

Moskova, 28 Ağustos 2014

07 February 2015

Kısa ( Kısa öykü ) / M. Hakkı Yazıcı


Kısa / M. Hakkı Yazıcı

Bir iş gezisindeydi. 

Bu uzun iş gezisindeki uzun toplantılardan, uzun konuşmalardan iyice bunalmıştı.

Birgün öğle yemeği arasında, çarşıda bir berberin önünden geçerken saçlarını kestirmeye niyetlendi. Uzun zamandır, oradan oraya koşturmaktan tıraş olmaya fırsat bulamamış, saçları iyice uzamıştı.

Hep alıştığı, huyunu suyunu bildiği berberi uzaklardaydı. Ama bu seferlik çaresiz bir başkasına tıraş olacaktı.

İçeride başka müşteri yoktu. Berber koltuğuna oturduğunda hemen sorgu suale tutulmaya başladı. Bu yaşlı berber, birden ona uzun toplantılarda, uzun konuşanları hatırlattı. Hele hele o, kendisine baygınlık geçirten, başladığında en az bir saat konuşan uzun boylu, uzun burunlu adam yok mu? Şimdi yandım işte, diye düşündü. Bir an vazgeçip, dükkandan kaçmayı düşündü.

Ancak çok geçti, bir kere berber koltuğuna oturmuştu artık.

Berberlerin gevezeliklerini bilir ve hiç hoşlanmazdı. Yabancıydı ya, şimdi berberin kimsiniz, kimlerdensiniz, nereden geliyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz, evli misiniz, çocuğunuz var mı türünden sorularıyla karşılaşacağını hemen anladı.

Berber, bir şey sorduğunda daha fazla konuşmasının önüne geçmek için, ciddi bir surat ifadesiyle “Kısa kesin!” dedi.

Berber, çaresiz konuşmadan tıraşa başladı. 

Berber çırağının uzattığı gazeteye göz atarken, dalmıştı. Yaşlı berberin “Sıhhatler olsun, beyefendi,” demesiyle kendine geldi.

Aynaya baktığında sadece askerdeyken ve askeri cezaevindeyken olduğu kadar kısacık saçlı, şaşkın şaşkın kendisine bakan bir surat gördü.


Moskova, 09 Şubat (kısacık günlerin kısa ayı) 2015

03 February 2015

M. Hakkı Yazıcı’nın kaleminden: Yitik Zamanlar Dükkanı

Kaynak: http://www.moskovalife.com/

M. Hakkı Yazıcı’yı okurlarımız TürkRus.Com’a yazdığı öykü tadındaki makalelerinden tanıyor. 


Rusya’da, hayata dair çelişkileri, ince bir bakışla fark edilebilecek detayları bazen mizahın, bazen hüznün sosuna batırarak sunuyor okurlarına. Ancak M. Hakkı Yazıcı’nın yazın hayatı Rusya yıllarıyla sınırlı değil. Yayınlanmış pek çok öyküsü var.


İşte Yazıcı’nın kısa öyküleri “Yitik Zamanlar Dükkanı” adlı kitapta okurlarıyla buluştu. 


İstanbul’da Kanguru Yayınları tarafından basılan kitabın tanıtım yazısında, kitaba adını veren öyküde bir kesit var:


“Ben de sokakta uzun bir kuyruk gördüğünde merak edip soranlardanım. Caddenin karmaşasından, kalabalığından eser olmayan tenha bir sokakta oluşmuş uzun kuyruğu görünce durdum. Sıranın başında içinde ne satıldığı belli olmayan camları kirli eski bir dükkan vardı. Dükkanın vitrininde açıklayıcı ne bir yazı, ne de sergilenen bir ürün vardı; tabelası da yoktu. Kuyruktakiler sırayla, teker teker içeri alınıyordu...”


Büyük keyifle okuyacağınıza inandığımız kitabı www.idefix.com dahil pek çok internet kitapçısından da sipariş edebilirsiniz.


26.1.2015