Sabahat Abla
Ben,
Sabahat Abla, bir de kedisi Minnoş,
Püfür püfür
esen balkondayız hepimiz
Çayı
demledik, tepside kurabiyeler
Muhabbeti,
eski hatıraları da koyunca yanına
Tastamam
oldu keyfimiz.
Bak
dedi, Sabahat Abla,
Şu
parmağımın ucunda gördüğün yıldız var ya
Çok
koşturdu peşimde zamanında
Ağustos
böcekleri güldü bahçeden
Aldırmadı
Sabahat Abla,
Anlatırken
romatizma ağrılarını unutuyor
Kimse
inanmaz belki, ama öyle dedi
Vermedi
babam işi gücü yoktur diye
Niye
inanmayacağım ki Sabahat Abla, inanırım
Derken
ışığı yanan komşu evlerden bir bağırtı
Kız
Aysel, geberesice yat artık, uyu!
Yarın sabah
erkenden pazara gidivecez.
Komşu
teyze kızına sesleniyor.
Kızına
sesleniyor, ama ses benim yüreğimi deliyor
Sabahat
Abla, ben gitsem artık gari?
Yarın
sabah erken pazara gitcem
Nereye
gidiyorsun, daha erken yavrum,
Daha
eniştelerini anlatcem sene.
Sen
artık yaşlandım demeyecek misin hiç,
Sabahat
Abla!?..
Recep,
Şaban, Ramazan;
Üç de ondan evveli
Üç de ondan evveli
Koca
yüzü mü gördü ablan,
Dediğinin üzerinden yirmi yıl geçti.
Dediğinin üzerinden yirmi yıl geçti.
Sayısını
ben bile unuttum, helvasını yediğimiz kocalarının.
İyi ki
romatizmaların azmış, yine çarpıntın varmış,
Yoksa
yağmur, çamur demez girmezdin eve.
Hayat
seni yoramadı, ama sen hayatı yordun be, Sabahat Abla.
Torunlar
bilsin neler yaşadığımızı diye
Buzdolabının atası, eski tel dolabını; çamaşır makinesinin atası tokacı
Sergilediğin, artık denizi göremeyen balkonunda
Uzaklara dalma sakın çayını yudumlarken
Buzdolabının atası, eski tel dolabını; çamaşır makinesinin atası tokacı
Sergilediğin, artık denizi göremeyen balkonunda
Uzaklara dalma sakın çayını yudumlarken
Aslında
iyi yaşadın,
Güneşi, denizi bile eskittin; sen eskimedin.
Kızmazsan, “Laubali olma, evladım!” demezsen
Güneşi, denizi bile eskittin; sen eskimedin.
Kızmazsan, “Laubali olma, evladım!” demezsen
Sana
“Helal olsun be, Sabahat Abla!” diyebilir miyim?
01 Ekim 2012, Moskova
No comments:
Post a Comment