Emeklinin taze balık bayramı
Kasımın ortasında alışıldık bir sonbahar günü. Hava bulutlu,
yağmur ha yağdı, ha yağacak. Rüzgar sert değil, ama insanın içine işliyor.
Halbuki dün ne güzel, güneşli bir hava vardı.
Emeklinin günlük yaşamı nasıl olacak? Sabah kalk fırına git,
taze ekmek al. Eskiden olsa günlük gazete de alırdı. Ama o iş te bitmişti
artık.
Yolunu uzatsa da çarşının içinden geçiyor hep.
Böyle işte, sıradan bir güne başlangıç.
Tam bir balık tezgahının önünden geçerken balıkçının patlayan
bağırtısıyla irkildi:
“Hay maşallah! Gerçek uskumru bu,Tuzla’nın denizinden.”
Arkasında tanıdık bir ses:
“Hayret! Saros dışında kalmış mıydı? Bunlar kirliliğe karşı
mutasyon geçirmiş nesil olmalı.”
Sesten yana döndü: Elektrik İdaresi’nden emekli komşusu
Peyami Bey.
“Şimdiki gençler uskumru ile kolyoz farkını bile bilmezler
ne yazık ki!..” diye cevap verdi.
Peyami Bey:
“Vay mirim, nasılsın? Niye görüşemiyoruz?”
“Görüşüyoruz ya.”
“Yok, yani uzun zamandır demek istiyorum.”
Nasıl olsun? Herkesin kendine göre işleri var.
Elektrik, su parası yatırma, hastane kuyrukları, torunlara
göz kulak olma,.. Bir sürü iş.
Peyami Bey:
“Benim hanım, İzmir’e ablasına gitti. Evde yalnızım. Güz
bekarıyım yani. Öğlende ne yesem diye düşünüyordum. Gel şuradan bir kilo alıp
kızartalım.”
“Valla olur mu? Gerçi benim hanım da Göztepe’ye kızına,
torun bakmaya gitmişti.”
“Hadi, fazla düşünme gel.”
Bir kilo uskumru, sıvı yağ, bir tava, harlı ateş, biraz
yeşillik, bir limon ve taze ekmek.
Alışmış ellerin maharetiyle çabucak hazırlanan bir ziyafet.
Böyle olur, emeklinin taze balık bayramı.

No comments:
Post a Comment