Kamil Abim, kırkına dayanmış, ancak hiç evlenmemişti.
Anacığı babacığı, onun evlenip, çoluk çocuğa kavuşmasını çok
isterlerdi. Başka çocukları yoktu zavallı ihtiyarların. Torun sevmek onların da
hakkıydı.
Komşu teyzeler, iş edinip, sonunda aşağı mahalleden bir
gelin adayı buldular. Tek çocuklu bir dul kadındı bu.
Kocası ava gittiği karlı,
soğuk bir kış günü ormanda kış uykusuna yatmayı unutan bir ayının hışmına
uğrayıp, ölmüştü.
Komşu teyzeler, dul kadınla konuşup rızasını aldılar. İş,
Kamil Abiyi ikna etmeye kalmıştı.
Bir akşam çay, kahve içmek bahanesiyle konuyu konuşmak için
eve konuk geldiler. Ancak Kamil Abi, Nuh diyor, peygamber demiyordu.
Kadının güzelliğine, ahlakına bir şey dediği yoktu; ama
tutturmuştu “Ben kocası ölmüş dul bir kadının ikinci kocası olmam,” diye.
Kamil Abinin babası, Hüsmen Amca, pek konuya girmek
istemiyordu. Sofadan sobaya atacağı kuru
odunları seçerken konuşulanlara kulak misafiri oluyordu.
En sonunda dayanamadı içeriye doğru bağırdı:
“A benim akılsız oğlum, kocası ölmüş dul bir kadının ikinci
kocası olmak istemezsin de birinci kocasının yerinde mi olmak istersin?”
05 Kasım 2014,
Moskova
No comments:
Post a Comment