Horoz
“Senin horozun çok ötüyo be akideş.”
“Seninki ötme mi?”
“Benimki seninki gibi ötmeyo. Kes,
afiyetle ye onu. Senin bu horoz yüzünden çoluk çocuk uyku muyku uyuyamaz olduk.”
“Aboovvv! Verdiği akla bak hele.”
***
“Kafayı sıyırmış bizim komşu,” diye
anlattı Halit amca karısına bu olayı.
“Hiç horoz öttü diye bir mevzu olur
mu? Horoz bu, tabii ki de öter.
Horoz öter. Kuşlar dallarda cıvıldaşır.
Sonra mevsimi gelir cırcır böcekleri çıkar ortaya.”
Karısı terasta çiçekleri sularken,
çayı elinde iskemleye çökmüş anlatıyordu:
“Dalgalar kıyıyı döver. Çocuklar
bahçelerde oynaşır. Rüzgar pencerenin pancurlarını sallayıp tangırdatır.”
“Bey, elin değdiğinde şu tuvaletin
kapı menteşelerini yağlayıver. Gece tuvalete gidince fena gıcırdıyor. Çocuklar
uyanıyor.”
“Tamam hanım,” diye cevap verip, devam
etti:
“Yağmur damlaları camlara şıpır şıpır
dökülür.”
O sırada Sarı Mustafa kamyonetiyle
yoldan tozları kaldırmış geçerken korna çalıp selamladı.
“Mustafa arabasının kornasını çalar.
Hayat böle. Bunlarsız olu mu hiç?”
“İyi dersin, doğru dersin bey.”
“Bizim komşu tırlatmış, senin onun
karısına bir ara tembihleyiver de, konuşsun aklını başına toplasın.”
***
Halit amca, bahçeye çıkınca yine
komşusuyla burun buruna geldi.
“Bak komşu sen kesmezsen ben kesecem
horozunu ona göre.”
“Vay be akideş, kes bakalım da görem.
Ben de seninkini keserim.”
***
Allahın işi, çok geçmedi, kendi horozu
eceli gelip ölünce komşusu iyice çekilmez hale gelip, abuk sabuk konuşmaya
başlamıştı:
“Ölecek horoz ölmez de benim horozum
ölür, allahım adaletin bu mu!?”
***
Bir sabah kalkıp bir baktı horozu bahçede
yoktu. Bu deli komşu horozumu kesmiş olmasın diye endişelendi haliyle.
Bütün bahçeyi aradı, taradı yoktu.
Yola, karşı tarlaya baktı yoktu.
Komşunun bahçesiyle aralarındaki çite
usulca yanaşıp bakınca bir de ne görsün? Horozu çitten karşı bahçeye atlamış,
komşunun tavuklarından birini yakalayıp üstüne çıkmamış mı?
Eyvah ki, ne eyvah!!!
Şimdi bir başka maraza çıkacaktı
komşusuyla aralarında.
“Komşu, hayırlı sabahlar olsun.”
Halit amca, irkilip, sesin geldiği
tarafa başını çevirip, baktı. Komşusu açık bir üst kat penceresinin pervazına
oturmuş, atlet, pijama, elinde sigara, keyifle sırıtıyordu.
“Yahu ben, senin bu horoza kızıyodum,
ama pek yaman bir şeymiş meğer. Senin tavukların işini bitirip, çitten atlayıp
bizim bahçeye geldi, şimdi benim tavukları hallediyor. Müsaaden va d’il mi?”
Şaşırmıştı.
“Estağfurullah, ne demek.”
No comments:
Post a Comment