19 March 2023

Kendini arayan adam / Kısa öykü

 



Kendini arayan adam

 

Çok içip, işin bokunu çıkarınca işte böyle oluyor.

Evde boğma rakım var deyince Ahmetlerin evinde toplanmışlardı.

Yiyip içip rakı şişesinin dibine vurdular. Bir başkasını açtılar. O da bitti.

Hasan, “Akideşler ben bi koşu bizim eve gidip benim rakıyı getireyim,” diye çıktı.

Yılmaz, “Ben de evdeki şarabı getireyim,” diye çıktı.

Evde Zurnacıların Hüseyin ile Ali kalmıştı. İkisi de çoktan küfelik olmuştu.

Hüseyin de “Ben de bizim eve gidip bi bakayım az da olsa bir şeyler bulurum,” dedi.

Sallana sallana kapıya doğru yürüdü.

Onun durumunu gören Ali, “Hüseyin abi, emin misin? Gitme otur istersen.”

Hüseyin dinlemedi. Dinlemedi, ama ayakta zor duracak haldeydi. Karanlıkta kayboldu.

Hepsi ellerindeki şişelerle geri dönüp yeniden sofraya oturduklarında Hüseyin’in olmadığını fark ettiler.

“Nerde Hüseyin?”

Ali, “Eve gidip ben de bir şeyler getireyim diye çıktı. Otur abi, sarhoşsun bu halde gidemezsin dediysem de dinlemedi,” dedi.

“Yahu başına bir şey gelmiş olmasın?”

“Bi evine gidip bakalım.”

Zurnacıların Hüseyin’in evine gittiler, ama evde yoktu. Evin etrafını dolandılar yoktu. Ormanın içine doğru seslendiler yoktu.

“Ula adam sarhoş, bi de hasta. Bir şey olmasın.”

Biraz daha arandılar. Bulamadılar.

Ahmet, “Ben merak etmeye başladım akideşler, candarmaya haber verelim,” dedi.

 

***

Gözlerini açtığında zifiri karanlık vardı. Ayağa kalkıp zorlukla yürüdü. Aşağıda orman içinde elinde fenerlerle yürüyen bir grubu fark etti. Onlara doğru yürüdü, yola indi.

Askerlerden ve birkaç köylüden oluşan grup yanından geçerken yanından geçen bir jandarma erine “Hayırdır birader, terörist mi va mış?” diye sordu.

“Yok dayı, bir adam kaybolmuş, onu arıyoruz,” dedi.

O da gruba katıldı. Ola ki bir hayrı dokunurdu.

Saatlerce orman içinde, patikalarda yürüyüp adamı aradılar.

Bol pırpırlı başçavuş ara sıra elindeki megafonla “Hüseyin! Hüseyin!” diye bağırıyordu.

Sonra bir cevap gelecek mi diye sessizce bekliyorlar, sonra yola devam ediyorlardı.

Arama grubu yorulmaya, ümidini kesmeye başlamıştı.

Başçavuş, yine megafonu ağzına götürüp:

“Hüseyin Görgülü!” diye bağırdı.

Grup, bir cevap gelecek mi diye yine sessizce beklerken arkalardan “Zurnacıların Hüseyin, “Burda!” diye seslendi.

Başçavuş, sesin geldiği yöne doğru döndü, “Şaka mı bu birader?”

“Yo komutanım, sen Hüseyin Görgülü diye seslendin, ben burdayım dedim.”

“Senin adın ne?”

“Hüseyin,”

“Soyadın?”

“Görgülü.”

“Şaka değil d’il mi?”

“Estağfurullah komutanım.”

“Peki, nerden bileceğiz senin Hüseyin Görgülü olduğunu?”

Zurnacıların Hüseyin, boynunu büktü.

“Be adam, biz saatlerdir gördüğün bunca adamla seni arıyoruz. Sen de bizimle berabersin. Niye boşuna aramayın o adam benim demiyorsun?”

“Komutanım bana bir adam kaybolmuş, onu arıyoruz dediler; bir yardımım olur diye ben de size katıldım. Nerden bilebilirdim ki beni aradığınızı?”

“Megafonla bağırıyoruz ya!”

“Ama Hüseyin diye bağırıyorsunuz komutanım. Bizim buralarda belki bin tane Hüseyin vardır.”

Komutan çok öfkelenmişti, ama sesini çıkarmadı.

No comments: