Kocam kuş olup, uçtu gitti!
Bir sabah kalktığımda benim herifi
yatakta bulamadım.
Benden önce kalkmış, diye düşündüm.
Hiç utanmadım desem yalan olur. Anneden, aileden gelen bir terbiye olsa gerek
kocamdan sonra kalkmayı kendime ayıp sayarım.
Bütün gece kuru kuru öksürmüştü. Ne
kendi doğru dürüst uyumuştu, ne de beni uyutmuştu.
Kaç kere söylemiştim, “Bırak artık, şu
mereti içmeyi,” diye. Her seferinde sırıtır. Elindeki nerdeyse izmarit şekline
gelmek üzere olan sigarasını gösterip “Yahu kadın şuncacık bir keyfim var,
dokunma n’olur,“ der.
Tuvalete gitmiştir ya da sigara içmek
için bahçeye çıkmıştır diye düşündüm.
Bir süre kalkmadan yattım. Evin
içindeki sesleri dinledim, yattığım yerden.
Ses yoktu benim heriften.
Bakınmak için kalktım. Mutfakta,
tuvalette, bahçede yoktu.
Fenalaşmış, bir yere yığılıp,
bayılmıştır diye domates fidelerinin, çiçeklerin arasında dolaştım.
Yoktu!
Benim büyük kıza telefon ettim, “kız
baban size falan gelmiş mi?”, diye.
Çocukların ısrarıyla jandarma
karakoluna gidip, bildirimde bulundum.
Başçavuş genç bir çocuktu, ciddiye
alıp, zabıt tuttu. Merak etmeyin, dedi, ben diğer karakollara, arama
noktalarına gerekli duyuruyu yaparım, kendimiz de ararız, dedi.
Yoksa kocam değişime mi uğramıştı?
Bana yalvara yalvara okuttuğu o kitaptaki gibi böcek falan olup, evin içinde mi
dolaşıyordu?
Bazen kenara çekilir, sahaftan aldığı
eski kitapları okurdu. Ses çıkarmazdım. Hatta işime gelirdi, hiç olmazsa
ortalıkta dolaşıp maraza çıkarmazdı.
İyice deliriyordum galiba. Gözüm
yerlerde, dolaşan böceklerdeydi.
Akşam oldu yoktu. Sabaha kadar uyku
tutmadı. Kulağım kapıda, hep birden geliverecek diye. Sabahı zor ettim.
Benim herif sanki kuş olup uçup,
gitmişti.
Kuş!?
Ben, oraya buraya koştururken evin
önündeki büyük incir ağacının hep aynı dalında tünekleyip bana bakıyormuş gibi
olan kuş?
Saçmalama dedim kendi kendime. Ancak
illa olmaz diye de tutturamazdım. İnanırdım böyle şeylere. Nenem anlatırdı buna benzer hikayeler.
Eğlenceli bulurdum. Güler geçerdim.
Kusuru da vardı, ama iyi adamdı.
Kocamı hiç sevdim mi? Ona aşık oldum mu? Hayır. Öyle işte, eski zaman
evlenmeleri malum, seni istemeye gelirler, ailen razı olur. Sana yarım yamalak
sorarlar. Nişan, düğün dernek falan derken kendini bir adamın koynunda
bulursun.
Çok sevmezdim onu, ama üç çocuk
yapıvermiştim, ona.
Geceleri, olmadık saatlerde üstüme
abanırdı. Çok itirazım yoktu, ama bir de dört günlük sakallı suratını
oralarıma, buralarıma sokmasa…
Geliyorum, geçiyorum kuş bana bakıyor.
İllet oldum. Yerden bir taş alıp fırlattım. Bana mısın demedi, Biraz uçar gibi
kanatlarını açtı. Sonra yine konduğu daldan bana bakmaya devam etti.
“Bak, kuş, n’olur, eğer sen kocamsan
bana söyle, ben böylesine de razıyım. Seni yemlerim, suyunu eksik etmem.”
Sevmezdim, diyorum, ama seviyor
muymuşum meğer?
İki gün geçmişti, ama nasıl geçmişti
bana sormalı.
Akşam oturmuş, evin önünde fasulye
doğruyordum. Pek sever benimki, olur a gelir diye ümitlenmiştim.
Sanki içime doğmuştu, kapının önünde
beliriverdi.
“Bırak fasulyeyi şimdi, bak ne
getirdim,” diye elindeki balık dolu sepeti gösterdi. “Hadi hemen temizleyip,
ızgara yapalım, yanına da rakı açalım,” dedi.
“Be herif,” diye haykırdım. Hem
bağırıyor, hem de sevinç gözyaşları içinde üzerine atlamış buruşuk yanaklarını
öpüyordum. “Boyun devrilsi emi, nerelere kayboldun?”
“Yav, hatun hani o gece çok
öksürmüştüm de uyuyamamıştım, ya. Kalktım bahçeye çıktım, biraz nefesleneyim
diye. Sonra biraz yürüyeyim dedim. İskeleye kadar yürüdüm. Baktım bizim balıkçı
Haluk teknesini hazırlamış gidiyor. Beni görünce, n’ediyon bu saatte Adem abi
dedi? Hiç dedim, uyuyamadım, şöyle bir nefesleneyim dedim. Hadi gel dedi beraber
çıkalım. Çok uzağa gitmeyeceğim, Balık vurursa vurdu, vurmazsa da kısmet, geri
döneceğim.
Sabaha dönmüş oluruz. Yanında Kürt Cemal de vardı. Lan oğlum Kürtten
balıkçı mı olur? Ne işin var senin balıkçı teknesinde dedim? Neye olmasın abi,
öğrendik işte, dedi.
Neyse açıldık denize. Haluk, bir yerler
biliyordu belli. Balıkçının teknesinde rakı eksik olur mu? Açtık şişeyi,
domatesleri, hıyarları doğrayıp güzel bir salata yaptık kendimize meze
niyetine.
Sonra aksilik bu ya teknenin motoru
bozulmaz mı sana? Denizin ortasında kalakaldık. Bu kadarla kalsa iyi, akıntı
bizi ilerilere sürüklemeye başladı. Sonra aniden dibimizde bir askeri tekne
belirdi. Ellerindeki megafonlarla bir şeyler söylemeye başladılar. Ne diyorlar
oğlum, bu adamlar, diye Haluk’a sordum. Ne’bleyim abi, ben de anlamıyorum,
dedi. Meğer biz farkında olmadan Yunan adasının yakınına sürüklenmişiz. Bizi
yakalayan da Yunan Sahil Güvenlik botuymuş. Bizi yedeğe alıp, götürdüler, ağırladılar.
Yatak döşek gösterdiler. Neyse sorgu, sual, derdimizi anlattık. Kibar
çocuklardı. Tamirci çağırıp, bizim motoru da onarttılar. Bizi saldılar. Teşekkür
edip ayrıldık. İşte böyle.”
“Bak herif,” dedim kızgınlıkla; “bir
daha böyle bir şey yapıp beni bu hallere düşürme. Şuncacık hayatta moruk da
olsa bir tanecik kocam var.”
O gece benim herif öksürmedi, yorulmuş
meğer garibim, hemencecik uyuyuverdi. Bir ara uyansa, üzerime abansa diye
bekledim sabaha kadar.
No comments:
Post a Comment