15 November 2019

Bıcırık (Kısa öykü) / M. Hakkı Yazıcı




Bıcırık


Dedesi köyden gelirken kuşunu da yanında getirmişti.
Küçük bir kafeste, sarı bir kanarya: Bıcırık.
Bıcırık’tı kuşun adı.
Kendisine alıştırmıştı. Elleriyle en tazesinden marullarla beslerdi. Kafesinden çıkarır, omuzuna koyardı. Kuş, bir kanat çırpışıyla omuzundan başına sıçrar, sonra öbür omuzuna konardı.
Kaçmazdı.
Demek ki hayatından memnundu.
Dedesi, kuşunu karşısına alır, başlardı muhabbete.
Geveze bir kuştu bu Bıcırık. Cik cik, cik cik de cikcik.
Dedesi de sanki ona cevap verir gibi, cik cik, cik cik de cikcik diye onun taklidini yapardı.
Onun iddiasına göre kuşuyla konuşuyorlardı.
“Çok müthiş bir kuş bu Bıcırık. Öyle öbür kuşlar gibi değil. Çok akıllıdır. Her şeyi bilir, haber verir.”
Ne zaman yağmur yağacak, o yıl mahsul ne kadar bereketli olacak ve hatta dünya haberleri...Hikayeler, fıkralar, masallar...Her şeyi ondan öğrenmek mümkündü.
Haberleri de güya öbür kuşlardan alıyor, dedesine anlatıyordu. Haliyle haber kaynağı da dünyadaki kuş sayısı kadar çoktu.
Ona anlattığı masalları da Bıcırık’tan öğrenmişti.
“İnanmıyorum sana dede, bu kuş nerden bilsin masalları? Beni kandırıyorsun.”
Bazen kafesi de yanlarına alır bahçeye çıkarlardı. Dedesi kafesin kapısını açar, Bıcırık’ı avuçlarının içine alır, omuzuna koyardı.
Yine kaçmazdı kuş.
Belki de başka bir yerde bu kadar taze ve lezzetli marullar bulamayacağını bildiğinden...
Annesi, koltuğunun altında yıkadığı çamaşırları asmaya götürürken  önlerinden geçerken duyduklarına güler, başını sallardı.
Efe torunu koskoca Ahmet efendi, ufalmış, yarım akıllı bir ihtiyarcık olmuştu.
Bir gün dedesi yatak döşeklik olunca, çok önemli olmasa da hastaneye yattı.
Bıcırık’ı “Suyunu, yemini vermeyi unutma,” diye torununa emanet etti.
Bir sabah kafesi de alıp, bahçeye çıktı. Kapısını açtı. Niyeti dedesi gibi avucuna alıp, omuzuna koymaktı, ama kuş elinden kurtulup, uçtu, yakındaki ağacın dalına kondu.
Oradan da havalanıp evin çatısına uçtu.
Sarı kanarya Bıcırık, dam üstünde saksağan olmuştu.
Sonra?
Sonrasını kimse bilmiyor.
Sağa koştu, sola baktı. Bıcırık yoktu. Bir telaş aldı, kümesteki tavukları yemleyen anasının yanına koştu.
Birlikte aradılar. Bütün ağaçların dallarına, bütün çalıların diplerine baktılar. Yoktu. Kuş uçup, kaybolmuştu.
Sokaktan yalanarak geçen bütün kedilere kuşkuyla bakmaya başladı.
Gece uyku tutmadı. Dedesi hastaneden dönünce ne cevap vercekti?
Ertesi gün kuş yine yoktu.
Salya sümük ağlamaya başlayınce annesi, “Ağlama artık, babana söyleyelim İzmir’de bir sarı kanarya bulup alsın,” dedi.
Babası, İzmir’den Bıcırık’ın aynısı bir sarı kanarya bulup, getirmişti.
Kuşu kafese koydular.
Başka bir kuş bulmuşlardı, ama hala endişelerinden kurtulmuş değildi. Dedesi kuşla konuşmaya kalkınca onun Bıcırık olmadığını hemen anlayacaktı.
Bir kaç gün sonra dedesi hastaneden taburcu oldu.
Sevinmesi gerekiyordu, ama korkuları buna engel oluyordu.
Dedesinin kollarına girip, merdivenlerden çıkardılar, yatağına yatırdılar. Adamcağız yatar yatmaz uyudu.
İkide bir kapının aralığından bakıyordu. Dedesi uyuyordu.
Biraz bahçede oyalandıktan sonra döndüğünde dedesinin yatağında doğrulmuş, kafesteki kuşla karşılıklı ötüştüklerini gördü.
Cik cik, cik cik de cikcik.
Eyvah, şimdi onun Bıcırık olmadığını anlayacak diye telaşlandı.
Dedesi, kapının aralığından baktığını farkedince yanına çağırdı.
“Gel, gel! Bıcırık ben hastanedeyken yeni masallar öğrenmiş, bana anlattı. Akşam sana da anlatırım,” dedi.

No comments: