Misafir ayı
Her gün kocaman bir ayı
geliyormuş Hatice ninenin evine.
Kadıncağız, bunu sıradan bir
olay gibi anlatmıştı komşularına.
Duyan komşular korkuya, telaşa
kapıldılar. Buralarda pek olmazdı, ama yolunu şaşıran bir ayı olabilirdi.
Tehlikeli, saldırgan ise hemen önlem almaları gerekiyordu. Çoluk çocuk bazen
oynamak için orman içine giriyordu.
Jandarmaya haber verdiler.
Şehirde oturan kızına telefon ettiler.
Jandarmalar çok gecikmeden,
gün içinde geldiler.
Çok pırpırlı başçavuş Hatice
nineye sordu:
“Ne zaman gördün teyze bu
ayıyı?”
“Her gün geliyor evladım.”
“Ne yapıyor? Etrafa zarar
veriyor mu?”
“Yok evladım, çok kibar.
Gelirken yoldan topladığı kır çiçeklerini getiriyor. Hem ben yorulmayayım diye
vazoya kendi yerleştirip, suyunu da koyuyor.”
Başçavuş, komşular,
donakalmışlardı.
“Sanki gerçek bir beyefendi; her
gün tertemiz, tiril tiril, ütülü elbiseleriyle geliyor. Boynunda papyonu,
yakasında kırmızı karanfili hiç eksik olmuyor.”
Başçavuş sordu:
“Sonra teyze, başka ne
yapıyor?”
“Hiç… Çayımızı içip, birlikte
oturuyoruz. Akşam olunca, saat altıdan önce izin isteyip, kalkıp gidiyor.”
“Niye?”
“Aaa, tabii ki evladım, onun
da çocukları varmış... Eve geç kalmaması lazım.”
Öyle ya, ayının da çocukları
olunca eve geç kalmadan evine dönmesi gerekiyordu.
Başçavuş:
“Yanılıyor olmayasın teyze? Bu
senin ayı zannettiğin şu bizim dağ köylerinden, kaba saba, ayıya benzeyen bir
adam olmasın?”
“Yok, evladım teessüf ederim!
Ben ayıyla, adamı birbirine karıştırır mıyım?”
No comments:
Post a Comment