Adres soran yabancı
Dedesi ile birlikte kasabanın
pazarına gitmek için evden çıkmışlardı.
Daha sokağın başına gelmeden
bir adam çıktı karşılarına.
“Birisinin evini soracaktım
belki bilirsiniz?” dedi.
Dedesi merakla adamın yüzüne baktı.
“Ahmet Bey’in evi, kızıyla
birlikte oturuyormuş. Zabıt katipliğinden emekli….”
Tam “Aaa o, benim dedem. İşte
karşınızda diyecekken” dedesi “Kaç kaç Hatice teyzenin köpeği zincirinden kurtulmuş
geliyor,” dedi.
Arkasına bakmadan korkuyla, koşmaya
başladı.
Neden sonra arkasında köpek
olmadığını anlayınca durdu.
Dedesi, eliyle adama evlerini
tarif ediyordu.
Adam eve doğru yürümeye
başlayınca, dedesi de yetişip yanına geldi.
“Dede, neden adama aradığın ev
bizim evimiz demedin?”
“Evladım, sen bu adamı tanıyor
musun?”
“Yok, tanımıyorum, kim?”
“Ben de tanımıyorum. İşte
mesele bu…Ya herif, hırsız, uğursuz birisi ise? Ya bize bir kötülük yapmak için
gelmişse?”
“Dede, senin düşmanın mı var
ki?”
“Yok, ama tedbirli olmak
lazım.”
Pazarda bir süre oyalandılar,
alacaklarını alıp, eve döndüler.”
Adres soran adam oturma
odasında koltuğa gömülmüş annesinin yaptığı kahveyi yudumluyordu.
Dönüp, “N’apcaz şimdi? Adam
burada,” diye fısıldadı.
Dedesi, parmağını dudaklarına
götürüp sus işareti yaptı.
Adam da onları görmüştü. Ayağa
kalktı.
Meğer uzaktan hısımları
olurmuş, yolu kasabaya düşünce annesi babası “Bir uğra da selamımızı söyle,”
diye tembihlemiş.
Daha selam sabah faslı
bitmeden “Yahu, amca seninle sokakta karşılaştığımızda kendini niye tanıtmadın
da bana evi arattırdın?” diye sitem etti.
Dedesi, hazır cevaptı:
“Evladım, sen bana kimsin diye
sormadın ki, oturduğumuz evi sordun; ben de tarif ettim.”
No comments:
Post a Comment