Zamanı bilen çoban
Vilayete birkaç ay önce atanan
maarif müfettişi Erhan Bey, köy teftişlerine gitmek için kendine bir motosiklet
edinmişti.
Motosiklet Yunus Abinin eski
Harley Davidson’uydu. Erhan Bey’i yeni tanımış olmasına rağmen kanı ısınmış,
sevmiş; bakımını da yapıp ucuza vermişti.
Yakın kasabaların, köylerin
teftişine artık bu motorla gidip gelmeye başlamıştı. Eskiden, daha genç olduğu
zamanlarda teftişlere ödünç aldığı atlarla giderdi. Şimdi motorun farkını
anlamıştı. “Büyük konformuş, yahu,” diyordu ikide bir.
Motosikletinin sağladığı
avantajları kullanarak jet baskınlar yapabiliyordu.
Dağ bayır dolaşmaya
başladıktan sonra durumdan tedirgin olan kaytarmayı seven yöredeki bazı
basiretsiz müdürler, onu itibarsızlaştırmak için kendisine her yöne
çekilebilecek “Motor müfettiş” lakabını takmışlardı.
Bir kere bunların diline
düşmeyin.
Konuşulanlar kulağına kadar gelse
de Erhan Bey’in öyle her söylenene aldıracak bir yapısı yoktu. Bu basiretsiz
müdürlerin arkasından konuşmasını normal karşılıyordu.
Okulların hali içler acısıydı.
Dersliklerde sobalar yanmıyordu. Muhtemelen müdürler, odunu, kömürü çalıp kendi
evlerine götürüp ısınıyorlardı. Tuvaletler pislik içindeydi. Çocukların saçı
başı dağınık, üstleri başları pisti.
Tamam, yoksul köylerdi
bunların hepsi, ama yine de yapılabilecek çok şey vardı.
Çalışkan, iyi niyetli bir
“eğitim neferi” idi. Tek kusuru biraz saf olmasaydı.
***
Erhan Bey, o köy senin, bu
kasaba benim okulları teftiş için dolaşırken bir gün uzak kasabalardan
Zeytinyurdu’na giderken, yolda tarlalardan birinin kenarında ineklerini otlatan
bir çobana saati sormak için durdu.
Eski olmasına rağmen vazgeçemediği
dedesinden kalma köstekli saati yine bozulmuş, tamire vermişti.
Çoban, bir ağacın altında sırtı
üstü uzanmış, miskin miskin yatıyordu.
“Baksana birader saat kaç
biliyor musun?” diye seslendi.
Çoban, isteksizce de olsa
yattığı yerden biraz kaykılıp, eliyle yakınındaki ineğin memelerini okkaladı,
yukarı kaldırıp saati söyledi.
Teşekkür edip motoruyla
uzaklaşırken müfettiş Motor Erhan Bey, “Helal olsun adama, ineklerin
memelerinde biriken sütün ağırlığından saatin kaç olduğunu anlayabiliyor,” diye
mırıldandı.
Teftiş sonrasında dönerken
çobanı yine aynı yerde gördü; saati sordu. Aslında niyeti zamanı öğrenmekten
ziyade, düşündüğünün doğru olup olmadığından emin olmaktı.
Çoban, aynı hareketi yaparak
saati söyledi.
Erhan Bey, uzaklaşırken yine kendi
kendine, takdirle “İşte kendisini yetiştirmiş gerçek bir çoban,” diye
mırıldandı, “Ülkemiz bunun gibi bilge köylülerle dolu. Umutlu olmak için
yeterli sebep,” dedi.
Çok etkilenmişti.
Ertesi sabah bir kez daha
gitmesine gerek yoktu, ama yolunu değiştirip yine Zeytinyurdu’na gitti.
Yolda aynı çobanı bir daha
görüp göremeyeceğini merak ediyordu.
Şansına çoban yine aynı ağacın
altındaydı. Merak etmese de saati sordu.
Ve çobanda aynı hareket…
Tanımıştı onu, “Nereden musallat oldu bu herif!” dercesine, başını iki yana
salladı. Biraz ağır hareketlerle, isteksizce, kaldırdı ineğin memelerini.
Erhan Bey’in bu defa yanında
tamirden aldığı dede yadigarı saati vardı. Zamanı çobandan öğrendikten sonra
yelek cebinden çıkarıp kontrol etti.
Dakikası dakikasına doğruydu.
Okula varıp, işlerini bitirip
öğle arasında öğretmenler odasında toplaştıklarında okulun öğretmenlerine
durumu anlattı.
Öğretmenler kuşkuyla baktılar,
bir ikisi kendilerini tutamayıp gülmeye başladı.
Erhan Bey, aldırmadı.
Akşama doğru dönüş saatinde genç
kadın öğretmenlerden Seniha Hanım, vilayete kadar kendisiyle gelip,
gelemeyeceğini sordu.
Bir engel yoktu, tabii ki
gelebilirdi. Motorunun selesinin arkasına Seniha Hanım’ı da alıp yola koyuldu.
Çoban yine aynı yerdeydi.
Erhan Bey, keyiflendi, “Seniha
Hanım, size anlattıklarıma belki inanmayıp, güldünüz, ama hadiseye şimdi siz de
gözlerinizle şahit olacaksınız,” dedi.
Çobana zamanı sordu. Çoban,
“Hey allahım, yine aynı herif!” dercesine, aynı hareketi yaparak saati söyledi.
Erhan Bey, coşkuyla, yelek cebinden
saatini çıkarıp, göstererek:
“Gördünüz mü Seniha Hanım,
şimdi bana inandınız mı?” dedi.
Öğretmen Seniha, kahkahalarla
gülerek motorun selesinden kendisini aşağı attı. Bereket motor hareket halinde
değildi.
Gülmesini kontrol
edebildiğinde, biraz da mahcup bir şekilde:
“İlahi Erhan Bey, kusura
bakmayın, kendimi tutamayıp güldüm, ama çoban ineğin sütünü kontrol etmiyor ki.
Bizim kasabanın zenginlerinden yağhaneci Saim Bey, kasabaya hediye olsun diye meydana
bir saat kulesi yaptırmıştı. Bakın ileride görünen şu uzun yapı. Bu üşengeç çoban
yattığı yerden baktığında ineğin memelerinden saati göremiyor. Onun için eliyle
ineğin memelerini yukarı kaldırıp meydandaki saate bakıyor,” dedi.
No comments:
Post a Comment