18 December 2019

Zamanı bilen çoban ( Kısa öykü ) / M. Hakkı Yazıcı


Zamanı bilen çoban


Vilayete birkaç ay önce atanan maarif müfettişi Erhan Bey, köy teftişlerine gitmek için kendine bir motosiklet edinmişti.
Motosiklet Yunus Abinin eski Harley Davidson’uydu. Erhan Bey’i yeni tanımış olmasına rağmen kanı ısınmış, sevmiş; bakımını da yapıp ucuza vermişti.
Yakın kasabaların, köylerin teftişine artık bu motorla gidip gelmeye başlamıştı. Eskiden, daha genç olduğu zamanlarda teftişlere ödünç aldığı atlarla giderdi. Şimdi motorun farkını anlamıştı. “Büyük konformuş, yahu,” diyordu ikide bir.
Motosikletinin sağladığı avantajları kullanarak jet baskınlar yapabiliyordu.
Dağ bayır dolaşmaya başladıktan sonra durumdan tedirgin olan kaytarmayı seven yöredeki bazı basiretsiz müdürler, onu itibarsızlaştırmak için kendisine her yöne çekilebilecek “Motor müfettiş” lakabını takmışlardı.
Bir kere bunların diline düşmeyin.
Konuşulanlar kulağına kadar gelse de Erhan Bey’in öyle her söylenene aldıracak bir yapısı yoktu. Bu basiretsiz müdürlerin arkasından konuşmasını normal karşılıyordu.
Okulların hali içler acısıydı. Dersliklerde sobalar yanmıyordu. Muhtemelen müdürler, odunu, kömürü çalıp kendi evlerine götürüp ısınıyorlardı. Tuvaletler pislik içindeydi. Çocukların saçı başı dağınık, üstleri başları pisti.
Tamam, yoksul köylerdi bunların hepsi, ama yine de yapılabilecek çok şey vardı.
Çalışkan, iyi niyetli bir “eğitim neferi” idi. Tek kusuru biraz saf olmasaydı.

***
Erhan Bey, o köy senin, bu kasaba benim okulları teftiş için dolaşırken bir gün uzak kasabalardan Zeytinyurdu’na giderken, yolda tarlalardan birinin kenarında ineklerini otlatan bir çobana saati sormak için durdu.
Eski olmasına rağmen vazgeçemediği dedesinden kalma köstekli saati yine bozulmuş, tamire vermişti.
Çoban, bir ağacın altında sırtı üstü uzanmış, miskin miskin yatıyordu.
“Baksana birader saat kaç biliyor musun?” diye seslendi.
Çoban, isteksizce de olsa yattığı yerden biraz kaykılıp, eliyle yakınındaki ineğin memelerini okkaladı, yukarı kaldırıp saati söyledi.
Teşekkür edip motoruyla uzaklaşırken müfettiş Motor Erhan Bey, “Helal olsun adama, ineklerin memelerinde biriken sütün ağırlığından saatin kaç olduğunu anlayabiliyor,” diye mırıldandı.
Teftiş sonrasında dönerken çobanı yine aynı yerde gördü; saati sordu. Aslında niyeti zamanı öğrenmekten ziyade, düşündüğünün doğru olup olmadığından emin olmaktı.
Çoban, aynı hareketi yaparak saati söyledi.
Erhan Bey, uzaklaşırken yine kendi kendine, takdirle “İşte kendisini yetiştirmiş gerçek bir çoban,” diye mırıldandı, “Ülkemiz bunun gibi bilge köylülerle dolu. Umutlu olmak için yeterli sebep,” dedi.
Çok etkilenmişti.
Ertesi sabah bir kez daha gitmesine gerek yoktu, ama yolunu değiştirip yine Zeytinyurdu’na gitti.
Yolda aynı çobanı bir daha görüp göremeyeceğini merak ediyordu.
Şansına çoban yine aynı ağacın altındaydı. Merak etmese de saati sordu.
Ve çobanda aynı hareket… Tanımıştı onu, “Nereden musallat oldu bu herif!” dercesine, başını iki yana salladı. Biraz ağır hareketlerle, isteksizce, kaldırdı ineğin memelerini.
Erhan Bey’in bu defa yanında tamirden aldığı dede yadigarı saati vardı. Zamanı çobandan öğrendikten sonra yelek cebinden çıkarıp kontrol etti.
Dakikası dakikasına doğruydu.
Okula varıp, işlerini bitirip öğle arasında öğretmenler odasında toplaştıklarında okulun öğretmenlerine durumu anlattı.
Öğretmenler kuşkuyla baktılar, bir ikisi kendilerini tutamayıp gülmeye başladı.
Erhan Bey, aldırmadı.
Akşama doğru dönüş saatinde genç kadın öğretmenlerden Seniha Hanım, vilayete kadar kendisiyle gelip, gelemeyeceğini sordu.
Bir engel yoktu, tabii ki gelebilirdi. Motorunun selesinin arkasına Seniha Hanım’ı da alıp yola koyuldu.
Çoban yine aynı yerdeydi.
Erhan Bey, keyiflendi, “Seniha Hanım, size anlattıklarıma belki inanmayıp, güldünüz, ama hadiseye şimdi siz de gözlerinizle şahit olacaksınız,” dedi.
Çobana zamanı sordu. Çoban, “Hey allahım, yine aynı herif!” dercesine, aynı hareketi yaparak saati söyledi.
Erhan Bey, coşkuyla, yelek cebinden saatini çıkarıp, göstererek:
“Gördünüz mü Seniha Hanım, şimdi bana inandınız mı?” dedi.
Öğretmen Seniha, kahkahalarla gülerek motorun selesinden kendisini aşağı attı. Bereket motor hareket halinde değildi.
Gülmesini kontrol edebildiğinde, biraz da mahcup bir şekilde:
“İlahi Erhan Bey, kusura bakmayın, kendimi tutamayıp güldüm, ama çoban ineğin sütünü kontrol etmiyor ki. Bizim kasabanın zenginlerinden yağhaneci Saim Bey, kasabaya hediye olsun diye meydana bir saat kulesi yaptırmıştı. Bakın ileride görünen şu uzun yapı. Bu üşengeç çoban yattığı yerden baktığında ineğin memelerinden saati göremiyor. Onun için eliyle ineğin memelerini yukarı kaldırıp meydandaki saate bakıyor,” dedi.


No comments: