01 December 2019

Tarlaya ekti biber ( Kısa öykü ) / M. Hakkı Yazıcı




Tarlaya ekti biber

Sonunda Dombaycıların Osman isyan etti; sesini de yükselterek karısına:
“Yav hatun, bu biberlerin nesi çüke benziyor? Sen hayatında böyle çük gördün mü?”
Karısının yüzü kızardı, morardı; sonra da bağıra çağıra ağlamaya başladı; içeri odaya kaçtı.
Anlamıştı söylenmeyecek bir laf ettiğini, karısı “Ben çük uzmanı mıyım dangalak herif? Çok gördüysen sen anlat,” dese ne cevap verecekti?
“Herif, bizi el aleme rezil ettin. Çek git, gözüm seni görmesin,” diye bağırdı içeri odadan.
“Bak kadın, biberleri toplayalım nasıl para edecek göreceksin. Bizim biberlerin verimini, kazancını gören diğer köylüler de bu biberden ekecekler. Bütün kasaba para yüzü görecek. Biber kasabanın sembolü olacak, girişine de heykeli dikilecek.”
Karısı daha sesli ağlamaya başladı.
“Abovvv! Tuh herif, sen hepten rezilmişsin. Heykeli dikilecekmiş. Ah anacım, babacım siz beni ne biçim bir adama vermişsiniz?”
Biberin şeklini, şemalini düşününce kasabanın girişine heykelinin dikilmesinin uygun olmayacağını kendisi de anladı. Ağzını tutamayıp, böyle bir laf ederek çam devirmişti. Ama yine de karısının bu kadar tepki göstermesini haklı bulmuyordu.
***
Fazla üstelemedi. Faydası yoktu. Çarşıya, kahveye de gidemezdi. Tarlaya da gitmedi. Kendisini köyün yukarısındaki tepelere vurdu.
Aklına geldikçe bu biber tohumlarını alıp, ekmesi fikrini veren yeğenine sövdü, saydı. Tavsiyesine uyup, altmış dönüme yakın tarlasına yeğeninin Hollanda’dan getirdiği tohumları kullanıp, “Tayland Biberi” ekmişti. Tarlasına bu iş için özel bir damlama sistemi kurup dünyanın masrafına girip, borçlanmıştı. Başlangıçta bir şey anlamamıştı, ama biberler yetişip, ortaya çıkınca gören komşular şeklinin çüke benzediği dedikodusunu hızla yaymıştı.
Kıskançlıktan uydurmuşlardı kesin.
Akşama kadar dolaştı.
Hava kararınca karısı onu merak edip, bulması için yeğenini yolladı.
Yeğeni, motosikletine atlayıp, dağ tepe dolaştıktan sonra yüksek bir tepeden gözlerini ovadaki biber tarlasına dikmiş Osman’ı buldu.
Çekine çekine yanına gitti.
“Emmi, karnın acıkmıştır,” dedi. Yanında sefer tasında getirdiği yemeği uzattı.
“Yengem o haltı yiyen adam birkaç gün gözüme gözükmesin, diyor. İstersen gel bize gidelim.”
Dombaycıların Osman, başını salladı.
 “Of be oğlum, ne ettim de senin aklına uydum? Efendim, çok kaliteli, bereketli bir ürünmüş; çok para kazanacakmışım. Eksik olsun.”
“Emmi, biliyorum bana kızgınsın, ama şu dedikoduları yapanlar valla kıskançlıktan öyle konuşuyorlar. İnan bana.”
“Git oğlum işine yaaa!” Eline geçirdiği taşı ovaya doğru fırlattı. “Ahalinin diline düşeceğine bok kuyusuna düş, boğul daha evla be,” dedi.
Yeğeni belki biraz teselli olur diye ilgisiz bir laf yumurtladı:
“Emmi, biberler sünnetli bir kere.”
“Delirtme oğlum, biberin sünnetlisi mi olurmuş!”
Bir süre konuşmadılar.
“Biber tatlı mımış bari oğlum?”
“Bilmiyorum be emmi, bi tat istersen.”
“Sen tat lan ahlaksız. Senin ağzına yakışır.”

***
Birkaç gün ortalıklarda gözükmedi. Merakından geceleri gizlice tarlasına gidip, biberleri kontrol etti.
Biberler, iyice büyümüşlerdi. Çekine çekine tadına da baktı. Biberler lezzetliydi. Aslında verim de iyiydi. Evirdi, çevirdi; şekillerine baktı.
“Halt yemişsiniz lan köpoğluları! Biberler çüke benziyormuş güya. Yalancı, sahtekarlar, ulan sizin, hiçbirinizin bu kadar büyük çükünüz var mı ki?”
Şu dedikodular olmasa çok para kazanmak gerçekten iş değildi.
Bir hafta daha geçti. Biberler toplanmasa tarlada çürüyeceklerdi.
Bir akşam yeğeni, “Emmi, bu iş seni çok sıktı, biliyom, ama hele bi dinle,” dedi. “Bi Alman taze sebze ithalatçısının mubayaacısı biberi tamamını uygun fiyatla almak istiyo, istersen verem de kurtulalım.”
“Verelim oğlum, verelim.”
İki gün sonra mubayaacı içi mevsimlik işçilerle dolu kamyonları tarlaya yanaştırdı. Bir günde bütün biberleri toplayıp gittiler.
Dombaycıların Osman, sevindi, derin bir nefes aldı. Üzerinden bir yük kalkmıştı.
***
Hikaye böyle mutlu bir sonla bitti sanıyorsunuz değil mi?
Öyle olmadı.
Bir zaman sonra Osman’ın kapısına avansını da vermek üzere yeni siparişler vermek isteyen yeni alıcılar dayandı. O kadarla kalsa iyi, işin karlı olduğunu gören, arkasından çekiştiren, dedikodu yapan kasabalılar da “Sen bir kenara tohumlarından saklamışsındır. Bize de ver bir hele,” diye ricacı oldular.


No comments: