Tarlaya ekti biber
Sonunda Dombaycıların Osman
isyan etti; sesini de yükselterek karısına:
“Yav hatun, bu biberlerin nesi
çüke benziyor? Sen hayatında böyle çük gördün mü?”
Karısının yüzü kızardı,
morardı; sonra da bağıra çağıra ağlamaya başladı; içeri odaya kaçtı.
Anlamıştı söylenmeyecek bir
laf ettiğini, karısı “Ben çük uzmanı mıyım dangalak herif? Çok gördüysen sen
anlat,” dese ne cevap verecekti?
“Herif, bizi el aleme rezil
ettin. Çek git, gözüm seni görmesin,” diye bağırdı içeri odadan.
“Bak kadın, biberleri
toplayalım nasıl para edecek göreceksin. Bizim biberlerin verimini, kazancını
gören diğer köylüler de bu biberden ekecekler. Bütün kasaba para yüzü görecek.
Biber kasabanın sembolü olacak, girişine de heykeli dikilecek.”
Karısı daha sesli ağlamaya
başladı.
“Abovvv! Tuh herif, sen hepten
rezilmişsin. Heykeli dikilecekmiş. Ah anacım, babacım siz beni ne biçim bir
adama vermişsiniz?”
Biberin şeklini, şemalini
düşününce kasabanın girişine heykelinin dikilmesinin uygun olmayacağını kendisi
de anladı. Ağzını tutamayıp, böyle bir laf ederek çam devirmişti. Ama yine de
karısının bu kadar tepki göstermesini haklı bulmuyordu.
***
Fazla üstelemedi. Faydası
yoktu. Çarşıya, kahveye de gidemezdi. Tarlaya da gitmedi. Kendisini köyün
yukarısındaki tepelere vurdu.
Aklına geldikçe bu biber
tohumlarını alıp, ekmesi fikrini veren yeğenine sövdü, saydı. Tavsiyesine uyup,
altmış dönüme yakın tarlasına yeğeninin Hollanda’dan getirdiği tohumları
kullanıp, “Tayland Biberi” ekmişti. Tarlasına bu iş için özel bir damlama
sistemi kurup dünyanın masrafına girip, borçlanmıştı. Başlangıçta bir şey
anlamamıştı, ama biberler yetişip, ortaya çıkınca gören komşular şeklinin çüke
benzediği dedikodusunu hızla yaymıştı.
Kıskançlıktan uydurmuşlardı
kesin.
Akşama kadar dolaştı.
Hava kararınca karısı onu merak
edip, bulması için yeğenini yolladı.
Yeğeni, motosikletine atlayıp,
dağ tepe dolaştıktan sonra yüksek bir tepeden gözlerini ovadaki biber tarlasına
dikmiş Osman’ı buldu.
Çekine çekine yanına gitti.
“Emmi, karnın acıkmıştır,”
dedi. Yanında sefer tasında getirdiği yemeği uzattı.
“Yengem o haltı yiyen adam
birkaç gün gözüme gözükmesin, diyor. İstersen gel bize gidelim.”
Dombaycıların Osman, başını
salladı.
“Of be oğlum, ne ettim de senin aklına uydum?
Efendim, çok kaliteli, bereketli bir ürünmüş; çok para kazanacakmışım. Eksik
olsun.”
“Emmi, biliyorum bana
kızgınsın, ama şu dedikoduları yapanlar valla kıskançlıktan öyle konuşuyorlar.
İnan bana.”
“Git oğlum işine yaaa!” Eline
geçirdiği taşı ovaya doğru fırlattı. “Ahalinin diline düşeceğine bok
kuyusuna düş, boğul daha evla be,” dedi.
Yeğeni belki biraz teselli
olur diye ilgisiz bir laf yumurtladı:
“Emmi, biberler sünnetli bir
kere.”
“Delirtme oğlum, biberin
sünnetlisi mi olurmuş!”
Bir süre konuşmadılar.
“Biber tatlı mımış bari
oğlum?”
“Bilmiyorum be emmi, bi tat istersen.”
“Sen tat lan ahlaksız. Senin
ağzına yakışır.”
***
Birkaç gün ortalıklarda
gözükmedi. Merakından geceleri gizlice tarlasına gidip, biberleri kontrol etti.
Biberler, iyice büyümüşlerdi.
Çekine çekine tadına da baktı. Biberler lezzetliydi. Aslında verim de iyiydi.
Evirdi, çevirdi; şekillerine baktı.
“Halt yemişsiniz lan
köpoğluları! Biberler çüke benziyormuş güya. Yalancı, sahtekarlar, ulan sizin,
hiçbirinizin bu kadar büyük çükünüz var mı ki?”
Şu dedikodular olmasa çok para
kazanmak gerçekten iş değildi.
Bir hafta daha geçti. Biberler
toplanmasa tarlada çürüyeceklerdi.
Bir akşam yeğeni, “Emmi, bu iş
seni çok sıktı, biliyom, ama hele bi dinle,” dedi. “Bi Alman taze sebze
ithalatçısının mubayaacısı biberi tamamını uygun fiyatla almak istiyo, istersen
verem de kurtulalım.”
“Verelim oğlum, verelim.”
İki gün sonra mubayaacı içi
mevsimlik işçilerle dolu kamyonları tarlaya yanaştırdı. Bir günde bütün
biberleri toplayıp gittiler.
Dombaycıların Osman, sevindi,
derin bir nefes aldı. Üzerinden bir yük kalkmıştı.
***
Hikaye böyle mutlu bir sonla
bitti sanıyorsunuz değil mi?
Öyle olmadı.
Bir zaman sonra Osman’ın
kapısına avansını da vermek üzere yeni siparişler vermek isteyen yeni alıcılar
dayandı. O kadarla kalsa iyi, işin karlı olduğunu gören, arkasından çekiştiren,
dedikodu yapan kasabalılar da “Sen bir kenara tohumlarından saklamışsındır. Bize
de ver bir hele,” diye ricacı oldular.
No comments:
Post a Comment