Yitik
Zamanlar Dükkanı
Ben de sokakta
uzun bir kuyruk gördüğümde merak edip soranlardanım. Caddenin karmaşasından, kalabalığından
eser olmayan tenha bir sokakta oluşmuş uzun kuyruğu görünce durdum. Sıranın
başında içeride ne satıldığı belli olmayan, camları kirli eski bir dükkan
vardı. Dükkanın vitrininde ne açıklayıcı bir yazı, ne de sergilenen bir ürün
vardı; tabelası da yoktu. Kuyruktakiler sırayla, teker teker içeri alınıyordu.
Sıranın en
sonunda elindeki kitaplardan üniversiteli olduğu anlaşılan bir genç kız vardı.
Yanaşıp sordum:
“Burası Yitik
Zamanlar Dükkanı,” dedi.
Dediklerinden
hiçbir şey anlamadım tabii.
“Yitirdiğiniz,
boşa geçtiğini, harcandığını düşündüğünüz zamanlarınızı geri satın alıyorsunuz.
Ben de bir arkadaşımdan duyup geldim,” diye açıkladı.
Biraz anlar
gibi olmuştum: Hayatınızda beyhude geçtiğini, avarelik edip boşa geçirdiğinizi düşündüğünüz
zamanlarınızı makul bir ücret karşılığında, yeniden ömrünüze eklenmek, daha iyi
değerlendirilmek üzere geri satın alıyordunuz.
Aslında pek
inandırıcı olmasa da merak edilebilecek bir konuydu. İvedilikle yapılacak bir
işim de yoktu; bayilerin denetlenmesi için çıktığım seyahatte işim erken
bitmiş, önceki gece İstanbul’a dönmüştüm. İşyerinde beni hala seyahatte
biliyorlardı; işe gitmesem de olurdu.
Kuyruğa dahil
oldum. Yavaş da ilerlese çok önemli değildi, bekleyebilirdim. Benim arkamdan
sıraya girenler oldu.
Bekleşenler
arasında koyu bir sohbet vardı. Herkesin derdi başka idi.
Erkeklerin çoğu
askerlikte geçen yıllarını geri istiyordu.
68’li bir eski
solcu Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yaşadığı hayal kırıklığından
söz ediyor; sosyalizm için mücadeleyle geçen gençlik yıllarını geri istiyordu.
Sırada onun iki önünde bulunan, Sıkıyönetim Mahkemesinde beraatla sonuçlanan bir
siyasi dava devamınca hapiste tutuklu olduğu süreye isyan eden başka birisi ona
şiddetle karşı çıkıyor; yanıldığını, yenilenin sosyalizm değil, başka bir şey
olduğunu söylüyordu.
Orta yaşlı bir
adam yirmi beş yaşında bir kıza aşık olduğunu, o ana kadar farkına varamadığı
bir duyguyu tattığını anlatıyor; otuz senedir evli olduğu karısıyla geçirdiği
yıllar için hayıflanıyordu: “O kadınla geçen yıllarımı geri istiyorum,”diyordu.
Yanında getirdiği çantanın içi para doluydu; otuz yılı geri alabilmek için çok
para gerekiyordu.
Bir kadınsa
çaresi olmayan bir hastalık yüzünden birkaç aylık ömrü kalan sevgili kocacığı
için zaman almaya gelmişti. Söylediğine göre çok parası yoktu; ama sağdan
soldan ne bulabildiyse alıp gelmişti.
Öğrenci seçme
sınavı sonucu metalurji mühendisliği okuyan; ancak alanında iş bulamadığı için
bankacılık mesleğini seçen, ekonomik
kriz nedeniyle de işsiz kalan bir adam kuyruktakilerin en dertlilerinden
biriydi.
Emekli bir
hakim olan İrfan Bey, avareliğin, vakit
öldürmenin ağır cezalık bir suç olduğunu söylüyordu, ama çelişki içindeydi; ATM
kartı olmasına rağmen maaşını çekmek için bankaların önünde kuyruğa giriyordu.
Aslına bakılırsa vakit geçirecek başka bir işi de yoktu.
Beklerken sıra
bana geldiğinde ne isteyeceğimi kurmaya başlamıştım. Düşünüp bir karara
varmalıydım. Boşa geçmiş zamanlarım nelerdi?
Üniversiteye
giremediğim yıl avare avare dolaşmıştım. İstanbul kazan, ben kepçe gezmiştim.
İstanbul gez gez bitmiyordu. Aşık olmuştum İstanbul’a, buna pişman olmak doğru
değildi.
Üniversitede
iken Sedef isimli bir kıza aşık olmuştum; tam bir sene peşinden koşmuş; ayılıp,
bayılıp yemekten içmekten kesilmiştim. Sonunda kızı tavlamış, uzun süreli bir
aşk yaşamış; sonra anlaşamayıp dostça ayrılmıştık; zaten aşk da bitmişti. Bu
aşkın peşinde koştuğum yılları mı geri isteseydim? Yok, yok olmazdı, bu yıllara
boşa geçmiş diyemezdim; sonu ayrılıkla bitmiş olsa da çok güzel duygular
yaşamıştım.
Peki ya kahvede
pinekleyip, tavla, kağıt oynadığım saatleri mi geri isteseydim?
Bir türlü karar
veremiyordum. Gözden çıkarıp sil baştan yapabileceğim yaşanmışlıklarım ne
olabilirdi?
Bir ahşap
masanın arkasında oturmuş kayıt alan şişman, gözlüklü görevli “Buyrun
beyefendi!” diye uyarmasa sıranın bana geldiğini fark edemeyecektim. Uzun süre yüzüne
tereddütle baktım. Gergin ve sabırsız bir ifadeyle:
“Lütfen biraz
acele edin, kuyruktaki diğer insanların vaktinden çalıyorsunuz,”dedi.
Kararsız
kaldığımı ve geriye almak istediğim bir zamanımın olmadığını, vazgeçtiğimi
söyledim. Hiçbir yaşanmışlığıma kıyamıyordum, birden hayatımın her dakikası
kıymete binmişti.
Görevli:
“Emin misiniz?
Biraz daha düşünün,” dedi.
“Yok, yok
yeterince düşündüm; ben vazgeçtim,”dedim.
“O zaman,” dedi
adam “En azından kuyrukta boşa geçirdiğiniz zamanı size geri satalım.”
“İyi
fikir,”dedim. “En azından o olabilir.”
Sabahtan beri
Yitik Zamanlar Dükkanı’nın önünde kuyrukta bekleyerek harcadığım zamanı uygun
bir fiyata alarak mutlu bir şekilde dükkandan çıktım.
No comments:
Post a Comment