Sabahat Ablanın Gelinliği
Sabahat ablaya yine bir tuhaf
haller gelmişti.
Bir sabah temizlik yapıp,
ortalığı toplarken eski sandığından gelinliğini çıkardı.
Rengi beyazdı kuşkusuz, ama
artık sararmıştı; yani biraz sarı gibi bir beyazdı.
İçine girmesi bir hayli zor
oldu. Dikişleri neredeyse patlayacak gibiydi. Boydan da biraz uzundu.
Aldırmadı, çekiştire çekiştire vücuduna uydurmaya çalıştı. Gelinlik biraz
esneyince sorun bir nebze de olsa telafi edilmişti. Pek rahat olmasa da
alışmıştı..
Sonra gelsin anılar…
Divanın üstüne açılan
albümler, yine sararmış resimler. Ama ille de Recep amca. Bıyıklı, bıyıksız,
sakallı, sakalsız, genç, yaşlı Recep amca resimleri… Düğünde, bahçede, kahvede
çekilmiş bir sürü Recep amca resmi. Meğer ne çok resmi varmış rahmetlinin.
Çok anı bırakmıştı Recep amca.
Sabahat ablanın belleğinde hep güzel olanları kalmıştı. Geceleri çok
horladığını, tepindiğini, kahvenin köpüğünden bir türlü hoşnut olmayıp
söylendiğini bile unutmuştu.
Üzerinde gelinlikle öylece
çıkıverdi sokaklara Sabahat abla. Onu gören konu komşu gülmeye başladı.
Biliyordu güldüklerini, ama
umurunda değildi.
Dedikodulara da aldırdığı
yoktu. Sağırların Müzeyyen’in Recep amca için “Kör ölür, badem gözlü olur,” demesi
kulağına kadar ulaşmıştı, ama dert etmemişti. “Kıskanç kocakarı,” deyip
geçiştirmişti.
Recep’i kör değildi, ama badem
gözlüydü.
Daha ilk günden kirlenmişti
gelinlik.
Arap sabunuyla misler gibi
yıkandı, asılıp kurutuldu, ütü basıldı; yine giyildi.
Başka elbise giymez oldu
Sabahat abla. Gelinlik giyilmekten iyice hırpalansa da giymeye devam etti.
Ta ki bir gece kurusun diye
bahçede asıldığı ipten çalındığı zamana kadar.
Sabah gelinliğini asıldığı
ipte bulamayınca Sabahat abla ağlamaya başladı. Akşama kadar durmadan ağladı.
Sonra durdu, düşündü. Onu
çalan mutlaka ihtiyaçtan çalmıştı. Belki de bu gelinlik hayırlı bir işe vesile
olacaktı. Birden bu düşüncenin avuntusu sardı vücudunu. Gelinliğin ömür boyu
sürecek bir mutluluğa sebep olabileceği fikrine inandı.
“Ah, belki de gelinin adı Sabahat,
damadın adı da Recep’tir,” diye mırıldandı kendine.
Aslında o, çalındığını
zannetmişti, oysa gece şiddetli bir rüzgar çıkınca gelinlik mandallardan
kurtulmuş, uzaklara doğru uçmuştu.
Bunu bilmediği için gelinliğin
genç Sabahat’e çok yakışacağına hala inanıyordu. Kalktı özene bezene sade bir
kahve yaptı kendine. Recep amcanın bile itiraz edemeyeceği gibi köpüklü.
Rüzgar gelinliği kimbilir nerelere
savurmuştu.
No comments:
Post a Comment