15 December 2019

Sabahat Ablanın Gelinliği ( Kısa öykü ) / M. Hakkı Yazıcı


 

Sabahat Ablanın Gelinliği


Sabahat ablaya yine bir tuhaf haller gelmişti.
Bir sabah temizlik yapıp, ortalığı toplarken eski sandığından gelinliğini çıkardı.
Rengi beyazdı kuşkusuz, ama artık sararmıştı; yani biraz sarı gibi bir beyazdı.
İçine girmesi bir hayli zor oldu. Dikişleri neredeyse patlayacak gibiydi. Boydan da biraz uzundu. Aldırmadı, çekiştire çekiştire vücuduna uydurmaya çalıştı. Gelinlik biraz esneyince sorun bir nebze de olsa telafi edilmişti. Pek rahat olmasa da alışmıştı..
Sonra gelsin anılar…
Divanın üstüne açılan albümler, yine sararmış resimler. Ama ille de Recep amca. Bıyıklı, bıyıksız, sakallı, sakalsız, genç, yaşlı Recep amca resimleri… Düğünde, bahçede, kahvede çekilmiş bir sürü Recep amca resmi. Meğer ne çok resmi varmış rahmetlinin.
Çok anı bırakmıştı Recep amca. Sabahat ablanın belleğinde hep güzel olanları kalmıştı. Geceleri çok horladığını, tepindiğini, kahvenin köpüğünden bir türlü hoşnut olmayıp söylendiğini bile unutmuştu.
Üzerinde gelinlikle öylece çıkıverdi sokaklara Sabahat abla. Onu gören konu komşu gülmeye başladı.
Biliyordu güldüklerini, ama umurunda değildi.
Dedikodulara da aldırdığı yoktu. Sağırların Müzeyyen’in Recep amca için “Kör ölür, badem gözlü olur,” demesi kulağına kadar ulaşmıştı, ama dert etmemişti. “Kıskanç kocakarı,” deyip geçiştirmişti.
Recep’i kör değildi, ama badem gözlüydü.
Daha ilk günden kirlenmişti gelinlik.
Arap sabunuyla misler gibi yıkandı, asılıp kurutuldu, ütü basıldı; yine giyildi.
Başka elbise giymez oldu Sabahat abla. Gelinlik giyilmekten iyice hırpalansa da giymeye devam etti.
Ta ki bir gece kurusun diye bahçede asıldığı ipten çalındığı zamana kadar.
Sabah gelinliğini asıldığı ipte bulamayınca Sabahat abla ağlamaya başladı. Akşama kadar durmadan ağladı.
Sonra durdu, düşündü. Onu çalan mutlaka ihtiyaçtan çalmıştı. Belki de bu gelinlik hayırlı bir işe vesile olacaktı. Birden bu düşüncenin avuntusu sardı vücudunu. Gelinliğin ömür boyu sürecek bir mutluluğa sebep olabileceği fikrine inandı.
“Ah, belki de gelinin adı Sabahat, damadın adı da Recep’tir,” diye mırıldandı kendine.
Aslında o, çalındığını zannetmişti, oysa gece şiddetli bir rüzgar çıkınca gelinlik mandallardan kurtulmuş, uzaklara doğru uçmuştu.
Bunu bilmediği için gelinliğin genç Sabahat’e çok yakışacağına hala inanıyordu. Kalktı özene bezene sade bir kahve yaptı kendine. Recep amcanın bile itiraz edemeyeceği gibi köpüklü.
Rüzgar gelinliği kimbilir nerelere savurmuştu.

No comments: